iş görüşmeleri:D

Okul bitti bitecek derken, kurs bitti iş mi staj mı noluyor falan bu sefer çalışmak istediğim alanda iş görüşmelerine başladım birer birer :)

Daha önce bir süre matematik öğretmeni olarak çalışmayı düşünmüştüm ve bunun için birkaç dershaneyle görüşmüştüm. Ama içinde öğrenci olarak bulunduğum bir yapıydı bunlar ve düzenlerini az çok bilebiliyordunuz. 6 ay kadar çalıştığım kurumda da dershaneden daha samimi bir ortam vardı.  anlaşılacağı üzere resmiyetten uzaktaydım bu günlere kadar. Şimdi biraz boyut değiştirdi işler daha ciddi yerlerle görüşülmeye başlanıldı. bankalar, holdingler derken görüşmeye gidilen kıyafet tarzı değişti önce. Ardından konuşmalar. Yükselme hedefleriniz? Yazdığınız şu projeyi bir de ingilizce anlatınız... Bukelamun gibi renkten renge giren bir Melek:D Ama sonuçta kötü olmadığına inandığım görüşmeler. Bakalım geri dönüşler olumlu olacak mı:)

İzlanda da lezbiyen başbakan evlendi...

Evet bizim ülkemizde yollara görüldüklerin insanlar tarafından sözlü veya fiziki tacize uğrayan, dışlanan, barlardan kovulan... Onur haftası etkinliklerinde fiziki şiddete maruz kalıp karakollara saatleri geçirmek zorunda kalan kişiler her geçen gün bir ülkede daha kabul görüyor... Peki biz kim oluyoruz onları yargılıyoruz dışlıyoruz... Aileden sorumlu bakan bile hastalık olarak görürken bu farklılıkları halkın böle davranmasına pek şaşırmama gerek gerçi. Peki sorarım size 'normal' cinsiyetlerinizi seçebiliyor musunuz? Peki bu insanların seçim yaptığı yargısına nasıl kapılıyorsunuz. duygusal olmak, kırmızıyı sevemk gibi tercihlerinizi neler etkiliyor ne kadar normal veya 'anormal' bu tercihlerinizin. peki bu kişilerin tercihleri???

Son olarak İzlanda da kabul gören bu tür beraberlikler için; gay evlilik, lezbiyen evlilik, homoseksüel evlilik, eşdeğer evlilik gibi terimler kullanılmaktadır. her geçen gün kabul göreülen ülke sayısı artmaktadır.

Hollanda 2001 de eşcinsel evliliklerin uygulandığı ilk ülke olmuş, Belçika, Kanada, İspanya,Güney Afrika, Norveç, Portekiz'i Amerikada Massachusetts ve California da eyaletleri izlemiştir.  Amerika'da şu an için Connecticut, Vermont, New Hampshire ve Iowa eyaletlerinde de eşcinsel evlilik yasal statü kazanmıştır. Ancak yasama ve yargı yoluyla California ve Maine'de verilen yasal statü halk referandumuyla 2009'da kaldırılmıştır.

Kendi ülkesinde böyle evliliklere izin vermeyip bir başka ülkedeki evliliği kendi bünyesinde kabul eden ülkelerde vardır.

Peki tercihleri farklıyken toplum baskısı yüzünden heteroseksüel evliliklerde mutsuz olan aileler, bir başkası gibi davranan insanlar, ardından dağılan evlilikler... Bunların hesaplarını kimler verecek. Korkularımız neler de biz homofobik davranıyoruz?

çocuk kalmalıyım ki...

büyümeyi kabul etmiyorum

büyüdükçe affedilmez oluyor insanlar, çocuk kalmalıyım ki hata yaptığımda uyarılmalıyım yargılanmamalıyım ve arkasına dönüp gitmemeli insanlar içtenlikle güldüğünde bir tebessüm yayılmalı yüzlerinde...

çocuk kalmalıyım ki; üzüntülerim uzun sürmesin, gözümden yaşlar akarken gösterilen bir lunapark veya bir oyuncak üzüntümü unutturabilsin...

çocuk kalmalıyım ki yolda hiç görmediğim insanlar önyargıyla bakmasın zarar verebilir mi bu insan diye...

çocuk kalmalıyım ki yarınlara en çok umutla bakabilen ben olmalıyım...

ve ben çocuk kalıyorum içimdeki ruh çimenlerde yuvarlanmak istediğinde üstüm çamur olacak mı diye düşünmeden her zaman içimden geldiği gibi yaşıyorum...
 
melecik:)

hayde bre pehlivan:P

Kırkpınar güreşleri...
Hepiniz duymuşsunuzdur Edirne'de heryıl bu zamanlarda yapılan etkinlikleri... Arkadaşlar arasında şakalaşma tarzı bile olmuştur enselerden tutulması ile birbirlerini sağa sola çekmeler, yere düşürmeye çalışmalar... Güreş esasları rakibinin sırtını yere değdirmeye dayanır belli sınırlar içinde bu karşılaşma devam etmelidir. Uluslararası karşılaşmalarda vardır ancak onlar edirnede olduğu gibi yağlı güreşler değildir. Kırkpınardaki güreşler biraz daha fakrlıdır bir sürü insan güreş kıyafetlerini giyer yağlanır ve çimlerin üzerinde başlar eş zamanlı karşılaşmalar... 1.olan kişi bir önceki yılın birincisinden altın kemerini alır. 649.su dün başladı bu geleneksel etkinliğin ama bir farkı vardı ilk defa başlangıç töreni olmadı... Nedenini bilmeme rağmen yüzyıllardır devam eden böyle bir etkinliğin başlangıç töreninin düzenlenmemiş olması ilginç..

Küçük İstavrit

Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye önce müthiş bir acı duydu dudağında, gümbür gümbür oldu yüreği sonra hızla çekildi yukarıya... Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü neye benzerdi acep gökyüzü. Bir yanda büyük bir merak bir yanda ölüm korkusu. "Dudağı yarıklar " denir, şanslıdır onlar, hani görüp de gökyüzünü , insani oltadan son anda kurtulanlar. Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu küçük istavrit anladı yolun sonu. Koca denizlere sığmazdı yüreği. Oysa, şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, ansızın uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci. İnsanlar gelip geçtiler önünden bir kedi yalanarak baktı gözünün içine yavaşça karardı dünya, başı da dönüyordu. Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı bir de yeşil yosunu. İşte tam o anda eğilip aldım onu. Yürüdüm deniz kenarına bir öpücük kondurdum başına, iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle, saldım denizin sularına. Bir an öylece baka-kaldı Sonra sevinçle dibe daldı. Gitti tüm kederimi söküp atarak, teşekkürü de ihmal etmemişti. Bir kaç değerli pulunu Elime, avuçlarıma bırakarak. Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme. Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye? 'Bir gün dedim, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, son ana kadar hep bir umudum olsun diye...'
"Alıntı"

umutsuzluk...

Yaş otuzbeş ömrün yarısı, ne kaldı ki şunun şurası... 22 yıl nasıl geçtiyse bir 13 yıl daha geçi verir. Ne olmuş ki günü yaşayıp devam ediyorsam, yarına çıkacağımdan hiç bir insan gibi bende emin değilim ki. Ama hayal kurarak bugünü yaşamakta mutlu etmiyor değil insanı. Hergün yeni planlar yaparsın bir bölümünü belki unutur belki yapamazsın... Ama nolmuş ki ben burada bugün olmaya da bilirdim...
Tüm bunları söylerken bir de bakmışsın olmasını istediğin bir sürü şey olmamış ve üzülmeye başlarsın. Ee noldu şimdi hani takmıyordun yarınları, ya da takmaz gibi görünüyordun ya-neden şimdi de öyle yapmıyorsun...
Her zaman olmuyor işte öyle peşinde koşacağın birşeyler kalmadıysa kendini dinlemeye başlıyorsun, yaptıklarını sorgulamaya, ne kadar ileri ya da geriye gittiğine bakmaya...
Bir arpa boyu yol almamış olmak insanı umutsuz bırakıyor...
Bütün umutlarımı kaybettim, artık özgürüm. Bu yüzden her akşam ölüyor ve her sabah yeniden doğuyorum.

Güne hareket katmaK:)

Sınavlar bitti, sosyallik dozaşımına uğradım, kursa git gel derken bu haftaiçi bu yoğun tempodan eser kalmadı ve boş kaldım... gerçi perşembe ve pazar günleri sınavlarım var çalışmalıyım ama hiç öyle bir istek gelmiyor gelirsede Garfield gibi geçsin diye sakince bekliyorum:P bugün ise biraz daha kendimi oyalamak istedim oyalarken eğlenmek.

Sabah birkaç gündür yaptığımın aksine biraz daha erken kalktım ve finallerin olduğu dönemden beri içimde bulunan koşma isteği bugün uyuşukluğumu yendi ve hemen giydim eşofmanları attım kendimi sitenin içindeki koşu yoluna, güneş sıcaklığını hissettirmeye başlamıştı ama yürüdüm hızlı hızlı ardından kesmedi koştum. dinleniyim yürüyerek koşayım biraz hareket olsun derken1,5 km yürüyüp devamında da koşarak 2km yolu tamamladım. toksinleri attıkça dinlendiğime inandım nefesimi duyan pek inanmayabilir böyle olduğuna gerçi ama uzun süren bir aradan sonra koşmak iyi geldi doğrusu:)

ardından sıkı bir kahvaltı, film izlemece ve şimdi türk kahvesi eşliğinde müzik...
hayat bana güzel:)

UçaklaR...

Böyle bir icat insanoğlunun ayaklarını yerden keser ve malesef yaşaması için savaşması gerektiği inancında olan insanoğlu bu icadı savaşlarda da kullanmaya başlar.



Savaş tarihinde uçakların kullanımı trablusgarp savaşına dayanır. Bu savaşta İtalyanlar Osmanlılara karşı İtalyan Pilot Teğmen Gavotti ile ilk hava bombardımanını gerçekleştirmiştir. Tarihteki ilk hava keşfide yine bu savaşta gerçekleştirilmiştir. Bir havacının yerden açılan ateş sonucu vurulması ise ilk defa 31 ocak 1912 tarihinde gerçekleşmiştir; İtalyan asıllı Pilot Yüzbaşı Carlo Monti,Osmanlı askeri tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir.






İSTİKLAL SAVAŞININ KAHRAMAN PİLOTLARI

*Bu savaşta ilk pilot şehidimizi Konyadaki gericilere karşı vermiştik, Pilot Üsteğmen İbrahim Ethem.

* Üsteğmen Yemenli Fehmi; yunan uçaklarıyla savaşmak için, arızalı olduğunu bile bile teyyaresine binmiştir ve kalkış sırasında uçağının düşmesi sonucu 24 Mart 1921 yılında şehit düşmüştür.

*13Ağustos 1921 yılında Sakarya Savaşı öncesinde keşfe çıkarn iki pilotumuz Behçet ve Pilot ÜSteğmen süşeyman Sırrı teyyarelerinin alev alması sonucu şehit düşmüştür. Süleyman Sıırı hava fotoğrafçılında başarılı birisiymiş.

*İlk Yunan uçağı da bu savaşta düşürülmüştür. Hasan Basri ve Astsubay vecihi bu görevi yerine getiren pilotlarımızdır.

*25Temmuz 1922 de Afyon üzerinde keşfe çıkan Teğmen cemal ve Ahmet Bahaddin idaresindeki teyyare Yunanlılar tarafından düşürülmüştür, pilotlarımız şehit olmuştur.

*1918 de İstanbul semalarında 5 İngiliz uçağını tek başına püskürten Pilot Binbaşı Fazıl, 1921 yılında da 7 Yunan teyyaresini püskürtmüştür. Türk pilotlaırnın ideali olan Fazıl 27 Ocak 1923 günü eğitim uçuşu sırasında uçağın motorunun havada durması sebebiyle şehit düşmüştür.




//Pilot Üsteğmen Hasan Basri tarafından Birinci Dünya Savaşı sırasında bir İngiliz Uçağını düşürmüştür.

//Astsubay Cemal, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ira Cephesinde bir ingiliz uçağını düşürmüştür.

//Lefkoşadaki Ercan Havalimanı'nın adı ise 1974te Kıbrıs'ta Şehit düşen Pilot Fehmi Ercan'dan gelmektedir.

//Birçoğumuzun Türk filminden bildiğimiz Pilot Vecihi karakteri aslında can bulmuş gerçek bir kişiydi. Pilot Vecihi 1896-1969 yılları arasında yaşamıştır. Kurtuluş savaşının ilk ve son uçuşunu gerçekleştiren pilottur.İzmir hava sahasına inen ilk pilot, bunun yanında ilk sivil havacılık okulunu açan kişiydi. İlk özel havayolu şirktei 'Hürkuş'un Kurucusuydu.

İtalya kültürler arası öğrenme eğitimi

sıcakta bunalıp kendini yollarda bulmuş bir melek:) benay yorgunluklara dayanamayıp gelemedi(yafrukuşum birde ev temizliğiyle uğraştığı için:( ) Dedim gönüllü candır tog da olur, 2010 da olur kaynaşırız:D ve daha yol sorarken bi baktım bölümden bir arkadaş ablasını kapmış gelmiş. derken konuşurken bir sürü togcanlar buldum:) ekip zaten ayrı neşeliydi.
eğitimimiz sepetçiler kasrında oldu. Katılımcılardan Zeynep ablamız kızıyla italyayı gezmiş neşeli akitf bir bayan ve bize gezmemiz gereken yerler hakkında tavsiyelerde bulundu, gezi imkanları türleri anlattı. Gülesin hanım da eğitimimizi genel anlamda yöneten kişi öğleden sonra yaptığımız önyargı atölyemizi özellikle o yönetti.
 öğleden önce gruplara ayrıldık ve birer kağıda italya haritası çizdik içine ülke hakkında bildiklerimizi, dışına öğrenmek istediklerimizi yazdık. Devamında her grup çizdiklerinin, yazdıklarının sunumunu yaptı. sonrasında eksik kalan sorularımızı Aldo beye yönelttik... neler öğrendik neler:) hem sunumlardan hem de aldo beyden öğrendiklerimizin bir bölümünü paylaşmak isterim;
italyan alfabesi 21 harften oluşur içinde k y gibi harfler yoktur.
1860a kadar 7 ayrı devletin(bir bölümü fransa kontolründeymiş o zamanlar) bulunduğu bir sınır içindedir bugün.
eğitimimin yapıldığı yerden gözüken galata kuleside italyanlar(cenevizliler)tarafından yapılmıştır. (anlamlı bir eğitim salonuydu:)
İstanbulun işgalinde bilhassa galata bölgesinde cenevizlilerden destek görülmüştür.
19yy sonunda italyadan 750bin civarında kişiyi barındıran bir göç olmuştur. bu kişilerin %5-10 civarında bir çoğunluğu Türkiye'ye gelmiştir.
İtalyanlarda biz gibi vücut dillerini de kullanarak konuşuyor. Ancak her hareket aynı anlama gelmiyor. bizim lezzetli anlamında parmakları birleştirerek ağzımıza yaklaştırma uzaklaştırma hareketimiz onlarda ne var ne oluyor tarzında bir anlama sahip. siz siz olun böyle diklenmeyin:P bunun yerine lezzetli demek için işaret parmağınızı yanağınıza yaslayarak elinizi sağa solo çevirin;)
cumhuriyet ile yönetiliyorlar ve 2 haziranda cumhuriyet bayramları var. bunu söylerken Aldo bey öncelikle 29 ekim dedi pek bi sevindim:)
bölgeye yakın vatikan ülkesi var. dünyanın en küçük devleti kliseleriyle çok meşhur. İtalyanın kurulduğu dönemde Roma'nın İtalya'ya katılmasından rahatsız olan papa 1870-1920 yılları arasında tüm İtalyanları afaroz etmiştir.
İtalya'da gece hayatı çok yaygın değilmiş. 
İtalya da prozekko üretimi var. aslında bilğimiz şampanya ama fransızlar şampanya isminin telif hakkını aldığı için kullanılmıyor. 
vee bomba geliyor hani bizde çiğköfteyi tavana atma olayı vardır ya olduysa yapışır tavana.. İtalya'da da makarnayı duvara atıyorlar ve düşmezse pişmiş demek oluyormuş:) gerçi şuan anneme çiğköfte düşüyormuydu düşmüyormuydu derken o makarna dedi bi şoklardayım :D
bir de çok sigara içenler için (başka ülkelerde de söylendiğini ekleyenler oldu) 'Türk gibi sigara içmek' diye bir deyim kullanıyorlarmış.
1600 lü yılların sonlarında İtalyancanın dışında en çok kullanılan dil ise Türkçe'dir.
iki büyük adası var sicilya ve barbunya. piza özellikle sicilyada meşhur tabiki ülkenin tamamında var. sicilya ayrıca mafya bölgesi olarak nitelendirilmekte.
eğitimde bir de kelime kağıdı dağıttılar. şarkılardan aşina olduğumuz birkaç kelimede var içlerinde ;
ciao(merhaba)
addio(güle güle)
ti amo(seni seviyorum)
uno(bir)
due(iki)
tre(üç)
ya da iltifat etmek iterseniz bir İtalyana ayak üstü:P bella ya da bellob diyebilirsiniz. (çekimli bir dil kadınlarla ilgili kelimneler genelde a ile bitiyor, erkeklerle ilgili olanlarda o)
grazie mille(teşekkürler)

İnsanlarını tanımlamaya gelince önyargı atölyesi yaptık ve dedik ki herhangi birinin onları güleryüzlü görüyor olması ya da bizim tanıdığımız herhangi birinin öyle olması genelleme yapmamıza imkan sağlamamalı bireyselden genele ya da genelden bireysele inmemeliyiz dedik:)

Eğitim eğlenceliydi daha aktif ve dolu geçebileceğini düşünsemde güzeldi. emeği geçenlere yeniden teşekkürler:)

Eğer sizlerde 2010 gönüllü kapsamına dhail olmak isterseniz öncelikle oryantasyonlara katılmalısınız sonrasında; eğitimler konserler, bale gösterileri, kukla festivali gibi bir çok yere katılabilirsiniz. buradan etkinlik takvimini takip edebilirsiniz oryantasyonlar ilgili de bilgi almak isterseniz taksimde atlas pasajındaki büroya uğrayıp danışabilirsiniz.

Tog Yib

YıldızTog iş başındaydı yine. bir yıl bitti neler yaptık ne sorunlar yaşadık? seney neler yapalım sorunlarımızı naısl giderelim demek için YİB toplantısı yaptık. 2 tam gün süren toplantıda yeri geldi kendimizi eleştirdik yeri geldi güldük eğlendik, durduk düşündük önyargı nedir neden yapılır bizi yanlışlara mı yöneltiyor diye düşündük. Tüm bunları lambda da (bu toplantı için ayarladığımız ortam) yaptık. belkide toplumdan en çok önyargı gören kişilerin olduğu bir ortamdı ve tam yeriydi burası.
bu yıl üniversitemizin 100.yılı olacağından, 100yıla 100 proje kapsamında bizde katılımda bulunacağız ve okula 8 proje sunacağız bunları da konuştuk. yeni neler yapabilirzde dedik nefret suçlarıyla ilgili ulusal-uluslararası birşeyler yapmaya karar verdik.
boncuk boncuk terledik bunları yaparken:) çok zor kararlar verdiğimizden değil ama teras katta sıcağa maruz kaldığımızdan:D
seçtiğimiz sorumlular insan vücudunda uzuv veya organ bazında birşeye eşdeğer midir bunlar nedir diye düşündük, aktif-pasif, iyi-kötü katılımcılar var mıdır dedik peki buna kim karar verebiliyor neye göre kime göre...
bizim örgütlenmemizde atak katılımcılarını neye göre seçelim. Sorumluları seçelim dersek görevleri nelerdir tanımlama yapalım ve seçelim derken.. bir yib daha bitti:)
koordinatörümüz süper gönüllü meral, gönüllü sorumlumuz hazar, eğitim sorumlumuz benay, iletişim sorumlusu ben( sorumlu sapık olarak tanımlıyorum ben kendimi:P) kaynak sorumlumuzda sercan oldu. Birde konsey katılımcılarımızı belirledik birisi benim hopidik yupidik:D ve halil katılacak.
TOplantı bitti ve birazda eğlence dinlence dedik hep beraber oturmaca yaptık:)


Gala

İnsanın artiz arkadaşları olunca galalara falan katılmaya başlıyor. Önceden bahsettiğim gibi pazar günü, Arzunun ve Çağrının oynadığı devrik şarkısının klibinin galası vardı. Klibi isteyenler buradan izleyebilirler.

Haftasonu ve ben yine kursa gittim artık söylemeye gerke duymuyorum gerçi ama 4gün sabah 8 akşam 10 dışarda koşuşturmacada olmak beni biraz yordu ama hepsi tatlı ve değecek yorgunluklar:) kurs bitti yib toplantısı ve ardından galaaaaaaa:) Tanıdık-tanımadık bir sürü kişi vardı. Ben geç kaldığım için klibin toplu izlenmesine, pasta kesiminie falan yetişemedim malesef:( ama atmosfer güzeldi eğlendim röportajlar, fotoğraf çekimleri tanışmacalar falan derken tadı damağımda kaldı ayrılırken...

Ayrılmaya yakın çekilen bir fotoğrafta ekleyeyim bari:)
(:ayaktakiler oyuncularımız oturanlardan soldan ikinci yönetmenimiz:)

sınavlar sonrası kendini etkinliklere vuran insan:)

Evet geçtiğimiz perşembe finaller bitti.. Cuma tez sunumu... Cumartesiden beri bir koşuşturmadır gidiyor.
Uzun süredir yapmayı planladığımız bir çiğköfte partisi vardı. Bizde yapıcaz, yok halillerde, yok benayda derken en son finale giren çiğköfteci başarın katılımıyla çok eğlenceli yemeli içmeli bir etkinlik yaptık. ben yine öncelikle sabhın köründe uyanıp kursa gittim. sonra benayla buluşmaca alışveriş derken sıcakta eridik tükendik birde 6.kata taşınmış öldük öldük yaşlanmışız kat aralarında dinlenip çıktık valla:D

Biraz dinlenmecenin ardından devamımız gelinceye kadar soğanları falan doğrayalım dedik ama nerde benayla bende o sabır ve yetenek:D yıkadık temizledik ama doğrayamıyoruz.. tekolojik bir alet bulduk duygunur kullanıyormuş ama rondo desen rondo değil, bıçak desen hiç değil baya bi onunla cebelleştik, derken imdadımıza yetiştiler.. makinacısı inşaatcısı şehir bölge planlamacısı yok çözemedik valla:D neyseki ayşe ve hande çok beceriklide soğanlarla olan savaşımız bitti ve insanlar kazandı:D

Soğanla bittimi iş bitmedi bulgurlarla savaş başladı.. bizim tarafımızdan başarın katıldığı bu savaşta uzun süre yenilme taraflarındaydık. yoğurmalar sonuç vermiyor bulgurlar birleşmiyordu. işin ustası(başarın annesi) arandı sonuç yok..destek kuvvet olarak salçalar sulandırıldı konuldu, yoğurtlar konuldu olmadı. derken birde matematikçiler olarak yaptığımız çiğköfte etkinliğindeki ustamızı aradık ve asıl savaşçının limon olduğunu öğrendik:D Ve savaşı yine insanlar kazandı:D

Bunun dışında sohbetler en güzel tatlılar tadındaydı:) Zaten aç insanları hep sevmişimdir bir de ayrıca tatlı oldu mu o insanlar nasıl seviyorum anlatamam:) hepinizi seviyorum:)

hayat bizi beklemiyor...

biz ayrı koşuyoruz hayat ayrı... akreple yeljovan kavga ediyor, bizde yollarla sınavlarla... bir final dönemi daha bitti. beklenmedik derslerden kalındı, yüksek beklenen notlar düşük geldi. düşük mü gelir denilenler yüksek falan derken birgün okul bitecek inanıyorum(kısmiyi geçersem:P)  tezimide hazır bugün sunmuşken biteceğine daha bir inanıyorum:)

 Ee ben sınavlarla boğuşurken hayat beni beklemedi kendi seyrinde akmaya devam etti. geçtiğimiz cumartesi yani 5 haziranda 4yapraklı yonca projesinde yaz dönemi için ara verileceğinden bitiş düzenledik. balonlarımızı şişirdik fotoğraflar çektik el emeği çerçevelerimizle onlara bizden hatıra bıraktık:) Ayrıca ufak hediyeler verdik biz yeniden gelesiye kadar bize resimler çizmelerini istedik.


sonra okul finalleri yetmiyormuş gibi kursun sınavına girdim bide:) neyse sınavlar geride kaldı neler yapılcak planlarına gelince... :D Geçenlerde arkadaşlar klip çekmişlerdi, ee yeni bir çekim olur galası olmadan olur mu tabiki olmaz:p ee benim arkadaşlarım çılgın fikirli malum ecenin aklına geldi bu fikir ilk, bizde tabiki destekledik, hayır dicek kişiler değiliz sonuçta böyle fikirlere:D onun hazırlıklarını yapadursun ececik ve arzu bakalım şehirde neler olmuş oluyor olacak:

Lord of the Dance; mitolojik irlanda dans fantezisi olarak tanımlanıyor gösterileri... tüm dünyada 67 den fazla ülke ziyaret ederek milyonlarca seyirci tarafından izlenen bu topluluk ilk kez Türkiyeye geliyor. sadece 3 özel gösteri ile seyircileriyle buluşacaklar. 11-12-13- haziranda Maçka küçükçiftlik parkta meraklılarını bekliyor olacaklar.

meşhur ingiliz gitarist Eric Clapton istanbula geliyor. (zenci konser çok yaklaştı) Eric Clapton, Steve Winwood ile pazar akşamı dinleyicileriyle buluşacak. santral istanbulda sizde bu dinleyicilerden birisi olabilirsiniz.

TBMM kayıp çocukları araştırma komisyonu başkanı Halide İncekara, tehditler aldığını söyledi. 17şubat 2010 da kurulan komisyonun çalışmalarının birilerini rahatsız ettiği ortada. araştırmalar düzenli devam ederse çocuk kayıplarının azalacağı ya da kaybolan çocukların bulunacağı ortada...

Suudi Arabistanda ise hayat farklı devam etmiş.  Bir alışveriş merkezinde bir kadını öpen erkeğe mahkeme kararıyla 4ay hapis ve 90 kırbaç cezası verilmiş.( dünya üzerinde hala kırbaç cezaları var mı ya:S ) adamın iki yıl boyunca alışveriş merkezlerine girmeside ayrıca yasaklanmış.

bir yanda bunlar olurken Müthiş! haber sunun mehmet ali birand cuma günü haber programını bitirirken kimseye vermeyin dedi ve olanlar oldu:) herkes videoyu paylaşmaya başladı okan bayülgen medya arkasında eleştirdi vee mehmet ali birand halkan özür dilercesine! (konuşmayı bilmeyenin özrü bu kadar olur) yarın kimselere ister randevu ister başka bişey verin biz buradayız dedi...:)

az önce ise israilin hayalet uçaklar için eğitim görevlilerini geri çektiğini açıkladığını öğrendim. yardım gemilerine saldırıdan sonra kendi otaritesini kurmak için böyle çalışmalara başladı...



ve günün şarkısı seçiyorum:)

Ağladığın gecelerde şarkılar söyle kurtulursun
Elleri var karanlığın, dokununca korkma sakın


Hangi düş yaralanır gerçekle
Hangi dal incinir yeşilinden
Hangimiz oyuncaklar kırmadık
Bir sigara ver bana


Yağmur olur gecen yıllar, şemsiyen var mı?
Icinde kalabalıklar sırılsıklam
Ölum dediğin aslında yalnızlıkmış
Bir sabah bir bakıyorsun, herkes gitmiş


Hangi düş yaralanır gerçekle
Hangi dal incinir yesilinden
Gel duman gizlesin yüzümüzü
Bir sigara ver bana



Bir gün habersiz cık gel
Bıraktığın gömleği alma
Sevginin de elleri var
Dokununca baslar rüya.

Pantolon giyene dayak

Evet sınav dönemi devam ediyor ve ben her sınav döneminde olduğu gibi kitap okuma birşeyler araştırma gibi şeylere kendimi adadım:D Bu yazının çıkış kaynağıda otobüste yanımda oturan kişinin kitabı:D hava bugün zaten karamsar, birşeyde yolunda gitmiyor falan öle boş boş bakınıyorum derken kendimi kitabı okurken buldum:) 1 sayfayı okudum sanırım Allah'tan ben okurken sayfayı çevirmedi de adam niye çeviriyorsun diye o dalgınlıkla tepki vermedim:D

Gelelim kitaba:D kitap önceki sayfada falan aslında dış işleri bakanı falan tarzında birşeyler anlatıyordu( o sayfayıda okumuşum demekki) bu uzun uzadıya okuduğum sayfada ise takım elbisenin osmanlıda kullanılmaya başlanması yazıyordu. Şimdi birazda internetten araştırdıklarımı katalım okuduklarıma;

Takım elbisenin değişilmezi olan kravatın Katolik ve Protestanlar arasındaki otuz yıl savaşlarında yaygınlaşmaya başlanıldığı düşünülür. 1635’te savaşa para karşılığı katılan Hırvat askerlerin üniformalarında, bütün boynu sardıktan sonra aşağıya doğru sarkan püskülleri vardı. Hırvat askerler Fransa’ya geldiklerinde bu boyun ağları çok beğenildi.  Fransa Kralı XIV. Louis süslenmeye pek meraklıydı. Kravatı çok sevmesi bu aksesuarı krallığının simgesi haline getirdi. pek çoğumuzun bildiği gibi aslında hırvat kelimesinden gelmiyormuş kravat kelimesi. Fransızcadaki cravate : boyun bağı kelimesinin kullanımıdır. Bir dönem sınıflandırmanın göstergesi bile olmuş. Beyaz kravatı muhafazakar, siyah kravatı liberaller ve kırmızı kravatı devrimciler takmış.
19.yy da kadınlarda kravat kullanmaya başlamıştır, ancak çok yaygınlaşmamıştır.
Kravatı ilk takan padişah Sultan Abdülmecid'dir bunun raslatntı olmadığı söylenmekte:)
Çünkü Sultan Abdülmecit Batı modernizmine hayrandı.  Eh padişah takınca onunda hayranları takmaya başlar. Önce aydınlar sonra bürokratlar kullanmaya başlamış. Kravat, Osmanlı okumuş-yazmışları arasında pek sevilirken, mutaasıp çevreler tarafından dışlandı. Onlara göre kravat “medeniyet yuları”ydı. Medrese çevresi ise gavurluğun sembolü olarak görüyordu.

Takım elbisenin ise Osmanlılar tarafından kabulü daha zor olmuş. Osmanlı’da takım elbise Tanzimat döneminden sonra giyilmeye başlandı. Sultan II. Mahmud  halkın tepkisini ölçmek için saray görevlisi Hüsnü ve Avni Ağaları pantolon giydirip çarşıya gönderir Ancak güvenlik güçleri Hüsnü ve Avni Ağaları halkın elinden zor alır! Sonrasında takım elbise zamanla aşama aşama giyilmiş. İlk alışma, İstanbullu terzilerin “buluşu” İstanbulin ile... Tanzimat’ın resmi kıyafeti İstanbulin oldu. İstanbulin’in gögsü tamamen kapalı olduğundan kolalı gömlek, yaka ve kravat olmadan da giyilebiliyordu. Bu aksesuarlarla birlikte giyilene “Redingot” denildi. Sultan II. Abdulhamid döneminde Redingot yaygınlaştı. Ancak bu kıyafetle abdest almak zor olduğu için bunu giyenlere “beynamaz” adı denilirdi.

Şimdi de 1750’lerde ortaya çıkan fraka ve 1890’da ortaya çıkan smokin giyilir oldu...

İşte Osmanlı böyle takım elbiseyi giymeye başladı...

sıcak ve soğuk

Buaralar herkesin internete girdiğinde mutlaka kontrol ettiği bir facebook hesabı vardır. Bende malesef bu akıma ayak uyduranlardanım. Benim merakım kim kiminle arkadaş olmuş, fotoğraf koymuş değil ama daha kolay vakit geçiriliyor olması çekici... Paylaşılan videoları izliyorsunuz, yazıları okuyorsunuz derken zaman geçiyor.. Birde gruplar var mesela onlarda da daha ilginç bilgilere ulaşabiliyorsunuz. 'Hergün 1 Yeni Bilgi' adlı gruba üyeyim bende hoş bilgilerin paylaşıldığını düşünüyorum. Geçenlerde ciğerlerimizden havanın üfleyerek soğuk, hohlayarak sıcak dışarı çıkmasını açıklıyordu. Bende paylaşmak istiyorum bu bilgiyi.

Sıcak yaz günlerinde serinlemek istediğimizde, elimize sıcak birşeyler döküldüğünde serinletmek amaçlı üfleriz.. Ve gerçekten ağzımızdan çıkan hava soğuktur. bunun yanında kış günleri ellerimiz üşüdüğünde ısınmak amaçlı hohlarız. o zamanda sıcak hava üfleriz.

Gelelim neden böyle olduğuna;

Akciğerlerimizden çıkan hava, zaten vücut sıcaklığına yakındır. havayı üfleyerek dışarı vermeye çalıştığımızda, hava dar bir alandan hızlıca geçer ve türbülans nedeniyle soğur. Bu yüzden üflediğimizde serinlik verir.

Hohlamada ise ağzımızın içine yayılır, ağız içi kılcal damarlarında mir miktar ısıtılır ve daha yavaş olarak dışarıya verilir. Bu nedenle de dışarıya sıcak olarak çıkar.

kısa facebook'un kârı :P

Memleket İsterim

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
...Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.



 CAHİT SITKI TARANCI
 
 
 
Öyle şiirlere bakarken gözüme ilişti de nasıl özlemişim bu sözleri...
Herşeyden şikayet edilirken, sevmek çıkara dayalıyken, sokaklarda köprü altlarında insanlar uyurken.. ve herkes bir başkasına sen derken...
 
Bende şimdi memleket isterim...

grizu nedir?-güzel mi öldüler?

Grizu, maden ocaklarında oluşan ve belirli konsantrasyonlara eriştiğinde patlayıcı hale gelebilen zehirli bir gazdır. İçeriğinde metan vardır. %5 ile%15 arasında metan ile havanın birleşmesinden oluşan bu karışım, 650'C de yanma gerçekleştirir. Karışım öncelikle ani şekilde genleşir, sonra patlama merkezine doğru gazı sıkıştırır. Patlamanın gerçekleşmesi için havada min %12 oranında oksijen bulunması gerekmektedir. En kolay patlama metan oranının %8, en şiddetli patlama ise %9,5 olduğu durumda gerçekleşir.

Grizu patlaması tahrip gücüne ve yıkım etkisine sahiptir. Patlamaya sebep olan etkenler; ocak derinliği, üretim yöntemi, fay ve çatlak yapılardır. Metallerin birbirine sürtünüyor olması, çelik ekipmanların ısınması veya ocaktaki herhangi bir ateş grizu patlamasına neden olabilir.



Son zamanlarda sık duyar olduk grizu patlamalarını, malesef ki Türkiyede sık yaşanan bir olay ve yıllardır gerekli önlemler alınmamakta. Ne de olsa başımızdakiler 'güzel öldüler' diye düşünmekte, neden ölümleri engellemek için paralar harcansın ki...

En son zonguldakta bir patlama gerçekleşti. Bu patlamanın TBMM genel kurulunda görüşmeye açılması ise, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın konu hakkında gündemdışı söz almasıyla oldu. Yıldız'ın konuşmasından sonra parti gruplarına söz hakkı doğduğu için genel görüşme açıldı. Eğer taner Yıldız söz almasaydı TBMM de böyle bir konu konuşlulmayacak mıydı? Diğer yandan konuşuldu ama bir sonuç aranıldı mı yoksa partiler sadece birbirini mi suçladı?


Öyle gözüküyor ki malesef sadece birbirlerini suçladılar... Kimse sorumluluğu kabul etmiyor, 'daha çok insan ölebilir ne olacak' niteliğinde savunmalar var;
AK Parti Grubu adına konuşan Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan da 1992'de 263 kişinin grizu patlaması sonucu öldüğünü belirterek, "O dönemin Çalışma Bakanı Mehmet Moğultay istifa etti mi? 30 kişi üzerinden, acıtasyonla siyaset yapmayın" dedi.


Bu patlamaların nedenleri, nasıl engellenebileceği ise konuşulmamakta.. En azından sık sık metan ölçümleri yapılabilir. Yasal olarak metanın havada bulunma oranı %1'dir, fazla çıktığında maden ocağı acilen boşaltılmalıdır.
ancak bunlar neden yapılmıyor esas soru budur sanırım? Özelleştirmenin hızla artıyor olması kar sağlama amacı insan canını değersiz kılıyor anladığım kadarıyla. Özel sektörün madencilik ve taş kömüründeki payının, 2002'de yüzde 3.2, 2005'te yüzde 25, 2006'da yüzde 34.3'e yükseldiği yazılırken gazetelerde önlemlerin alınmadığınında altı çiziliyor.

beklenenler sanırım 263 kişiye ulaşılması;
24şubat 2010 balıkesirde maden faciası 13 ölü
17mayıs 2010 zonguldak grizu patlaması 32 ölü
11aralık 2009 bursada grizu patlaması 19 ölü

Bu patlamalarda başka şehirlerden uzman ekipler bekleniyor. Bursa patlamasında Zonguldak'tan gelecek uzman ekipler beklenildi. Kim bilir belki o an orada uzman ekipler olsaydı kaç can daha kurtarılabilinirdi.

55 yıldır gerçekleşen maden kazalarında 2 binden fazla işçinin ölmesinin en büyük nedeni firma ihmalleri. Kazaların ardından hazırlanan bilirkişi raporlarında, havalandırma veya ışıklandırma yetersizliği, antigrizu özelliği olmayan kabloların olması, gaz ölçümlerinin yapılmaması gibi basit önlemlerle giderilebilecek eksiklikler göze çarpıyor.

Denetimler ne zaman firmaların maaşlarını kendilerinin ödediği denetimcilerden alınacak ve daha ciddi bir iş olarak görülecek merak etmekteyim...

Kaybettiğimiz madencilerimizin ailelerine sabır diliyorum...