görüşmek güzel:)

2yıl önce; 19-22haziran 2008de bir eğitimde(Gençlik ve Sosyal Haklar Eğitimi) tanışmıştık biz 'ahhh ne kahraman ne cesur ne güzel çocuklardık bizzz' -diye yazmıştı  açılan grupta hüseyin:)  Evet öyleydik ve görüştükçe konuştukça biz hala öyleyiz diyorum...
Eğitimden sonra Aybike ile görüşme şansım olmamıştı. Hafta içi nasılsın ne yapıyorsun diye konuşurken İstanbul'da staj yaptığını öğrendim ve iki yıldır bir türlü fırsat bulamadığımız görüşme fırsatını bulduk. Aslında geçen yıl hep birlikte toplaşma ayarlamaya çalışmıştık ama olmadı malesef:(

Dışarıdan olanlara çok saçma gelir 3 gün içinde tanışıp kaynaşmak ve arkadaşlıkların devam etmesi ama biz böyle görmüyoruz görüştük ve kaldığı yerden devam ediyor her şey, insaların arasındaki mesafeler sorun olmuyor yeter ki kafalar arasında mesafeler olmasın:)

Birbirimizi gördüğümüz anda yüzümüze kocaman gülücükler yerleşti sımsıkı sarıldık.. başladık taksimde gezmeye bir yandan anlatıyor dinliyor dertleşip arada geçen zamanları azaltıyorduk. pasajlara girdik çıktık.. sahafalara girdik kitaba '... dan hatıra olsun' yazan alperin kitabını sahafa satan kız hakkında yorum yaptık ayıp dedik olmaz dedik:p Sonra pek tabiki sözler döndü dolaştı eğitime geldi o çok şey yaşadığımız kısacık 3 güne... Alperin takla atması, izlenen futbol maçına, son dakikada atılan gole , gecenin 1'inde adalarda gitar eşliğinde söylenen şarkılara, 19kişinin 202 de toplaşmalarına 3kişilik odalarda 5şar 7şer uyumalardan bahsedildi, pek tabi daha bir çok şeyden... Bende geri dönünce hemen face deki gruba baktım anıları yad etmek için ah hüzünlendim yahu..

Derken Mehmet'in İstanbul'da olduğunu ve yanımıza geleceğini söyledi Aybike tabi ayrı bir sevinç bir kişi daha geliyordu ekipten. Bekledim birilerini de yolda görelim diye sayımız artsın, bi bakmışız hepimiz oradayız, hayal, tabi olmadı ama olsaydı güzel olurdu:D Mehmet nişanlısıyla birlikte gelmişti, seneye artık ekipçe düğüne gideriz heralde Kütahya'ya:) değişiyor zamanlar ama yakalıyoruz birbirimizi. Tekrar başladık anıları anlatmaya.

Çok güzel zaman geçirdim. Gelen iki arkadaşıma da çok teşekkür ediyorum. Orada olmak isterdi diğer arkadaşlarımda biliyorum. Başka bir zamanda hep birlikte olmak dileğiyle.. hepiniz çok özlendiniz...

sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma

maillerimi kontrol ederken karşılaştığım ve bence herkesin bilmesi gereken haklarımızın paylaşıldığı bir siteden haberdar etmek istiyorum sizleri(umarım  bu haklarımızı kullanmak zorunda kalmayız hiç bir zaman)

Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi; Madde 14

İltica ve göç alanındaki temel bilgi ve belgeleri bir araya getirmeyi hedefleyen madde14.org sitesi yayına başladı. İltica ve göç alanına ilişkin temel terimler, hukuki metinler, ulusal ve uluslararası raporlara ulaşılabilen sitede ayrıca bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşları ve resmi kurumların kısa bilgilerine ve künyelerine erişilebilir.

Şu anda 100 kadar madde başlığına sahip site, ilerleyen dönemlerde içeriğini genişleterek, alana dair, başlangıç ve orta düzey deneyim ve bilgiye sahip kullanıcılar için, temel bir kaynak site / bilgi bankası olma hedefinde.

madde14.org

şeytan kulağına kurşun...

Öyle rutin haberleri kontrol etme merasiminde birden gözüm fotoğraflarla yorum olarak ilerleyen haber değeri taşımasada çoğu haber sayfalarında bulunan tıklanma sayısını artırma amaçlı oluşumlara takıldı:D gerçi bakmasını seviyorum bu albümlere ama habermiş gibi sunulması hoş değil tabiki. Neyse aslında bahsetmek istediğim şey Türk gelenekleri. "Şamanizm den gelen Türk gelenekleri" başlığıyla ilerliyordu fotoğraflar.

Kendimiz yapmasak bile büyükannemizden komşu teyzemizden mutlaka birisinden görmüşüzdür; kötü bir olaydan bahsedildiğinde kulak memesini çekip tahtaya vurmaktan. "amaaan tahtaya vur" "ayy şeytan kulağına kurşun" gibi ses efektleride eklenir. sonra kimleri tahta bulamadıysa dişine falan vurup çeşit kazandırır olaya... Albümde  bu gelenekten;" kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına dayalı bir şaman inancı" olarak aktarılmakta.  Ben ise bu geleneği nereden okuduğumu hatırlamasamda geliş zamanının putperestlikte zorla vazgeçirilmeye çalışılan insanların putlarını duvarlarına gömmek zorunda kaldığı zamanlara dayandığını duymuştum. ve dönemin insanları tanrı olarak gördükleri putlarından bereket dilerdi, yardım isterdi. bu harekette kulakların çekilip duvara vurulması; put bizi duy, bak başımıza kötü şeyler gelecek bizi kour dercesine dua etme şeklidir.

taş kağıt makas...

Yazacağım yazacağım.. Ya unutuyorum ya da aklıma gelince zamanım olmuyor  Şimdi yazayım  bari tatilde öle haberlere bakalım falan diye tv açtığımda amerikadaki taş kağıt makas ligine denk geldim evet lig... Bizde küçük çocukları yolda falan oyuncak bulunamadığı bir anda oyalamak için kullanılan oyunu bir spor musabakası yapılacak halde yaygınlaştırabilmişler. Biz vaktinde kendimizi böyle geliştiremedik ama neden oxford vardı da biz mi okumadık:P yoktu bu spor dalının lisansını veren bir kurum ilgilenmedik ciddiye almadık başarılarımızı:) ama lige katılan kişlerin röportajlarında sabahlara kadar antreman yaptıklaırnı duyabiliyorusunuz;
-Nasıl çalıştınız
-Valla komşunun oğlunu çevirdm öle oynadık tabi çocuk bu çakal hile falan yaptı ama olsun. Tüh bu olmadı bizimkiler böle cevap verirdi. Peki röportajda ne dediler;
- Sabaha kadar konsantre oldum antrenörümle ciddi bir şekilde çalıştık kol kaslarımıda geliştirdim.

Lig olunca kurallarada ihtiyaç var tabiki bizim bildiğimiz kurallar devam ediyor; kağıt taşı sarar, taş makası kırar ve makas kağıdı keser. Yalnız yarışanları da yanıltan bir kural var yanlış hatırlamıyorsam 2008den beri uygulanıyormuş, kağıt işareti bir elin diğerinin üzerine dikey konularak yapılmıyor ikisininde yatay olması gerekiyor. Bu kuraldan dolayıda kaybeden yarışmacılar oldu. Setler halinde oynanan bir oyun ayrıca...
Oyunun ne zaman nerede icat edildiğine gelince; belki cilalı taş devrinde oynanıyordu belkide ademle havva yasak meyvayı yemeden önce bile oynuyodu:P
 Ama acevedo'nun bir eserinde yaratılan arketipte; "mavi kaplanlar" öyküsünde, hintlilerin çıkmaktan korktukları bir tepede bulduğu mavi taşları cebine koyan anlatıcının ve öykünün birinci tekil kişisinin cebinde iki şey daha vardır... bir berberinin mektupları ve onları açmak için kullandığı makas. Buradan sonra hikaye nasıl devam etmiştir bilmiyorum tam olarak, ama Türk olsaydı bu karakterler iddiaya falan girerlerdi heralde sonra zar bulamazlardı o anda, bu nesneleri birer şekilde eşleştirip bir oyun haline getirilerdi:P ama acevedo nasıl karakterler yaratmıştır malesef bilmiyorum...

işler biter, sokaklar bekler...

Yazmıştım geçenlerde tatilden dönünce kendimi bir sürü işin arasında bulduğumu. Hepsi belli zamanlara kadar bitmiş olmalıydı... Durmadan çalışmak lazımdı önce bitmek bilmeyen yaz okulu derslerinin sınavları; ee insan derslere de girmeyince daha fazla çalışması lazımdı derken onlar bitti kursun teslim edilmesi gereken projesi için koşuşturma başladı şans ya kullanacağım programın süresi doldu şaka gibi tam sınavlar bitiyor şevkle çalışmaya başlayacaksın dı dıt çalışamıyorsun:/ ertesi program bulmak için koşuşturmaca fln yazmaya başladım ama haliyle 1ay zaman verilen projeyi 2 günde yazmaya çalışırsan yetişmiyor. Elimde imkanlar vardı ama önceden yüksek notlar almış projelerden birini teslim edebilirdim. Hiç biri daha önce aynı hocaya verilmemişti. Ama yapamadım, ben bu iş üzerinde çalışmak istiyorsam ve başarılı olmak istiyorsam bunu yapmamalıydım ve zamanında çalışmamak olsada bilgi eksikliği de olsa hepsini kendimin diye sahiplenmeliyim... Bakalım sonuçları neler olacak... haftaya yeniden sınavlar başlıyor ama şimdi de biraz hemen özlenen kitaplara, insanların cıvıl cıvıl dolaştığı sokaklara çıkma vakti. İstanbul kokusunu içimize çekelim...

vedalar:(

Veda etmeyi sevmem ben ama uzun süre duracak olunca bir yerlerde veda etmeniz gerekiyor insanlara. Hatta öyle oluyor ki merhaba derken hoşçakal kelimesini de sıkıştırıyorsunuz aynı cümleye... Kimisinin yüzünü göremeden telefonla hoşçakal demek...
 Ayrılıkların hepsi kötüdür ama eskiden bu kadar etkilenmezdim gidip gelmelerden ben, ne oluyor bilmiyorum yaşlanıyor muyum duygusal mı oluyorum ama bir şeyler oluyor... Belki çok sevdiğim insanlardan uzak kalmak daha dokunur oldu artık. Hani yanına kedi gibi sokulup sessizce durabileceğin senden birşey beklemeden seni sevebilecek insanlardan uzaklaşmak gözlerimi doldurabiliyor şimdi:(
 ben bıktım artık yolllardan... ışınlanmayı falan icat etselerde her an sevdiklerimizin yanında olabilsek bir yerlere giderken sevdiklerimiz arkamızda kalmasa nerede durmak istediğimizi düşünmesek:S

tatil dönüşü...

Bir hafta her şeyi unutmak, dinlenmek, çok sıcak olmadan deniz kenarında ve havuz başında uzanmak... işte uzun süredir beklediğim tatil. zamanı belki biraz kısaydı ama bütün bir yılın yorgunluğundan sonra pekte iyi geldi.
Genelde alır başımızı yollara düşeriz gezerek havasına sahiline bakarak bir yerlerde kalırız ama bu yıl biraz değiştirdik sistemimizi yurt içi ve yurt dışı değişim sistemi olan RCI'a katıldık bu yıl, yerli bir tur firması aracılığıyla. bir otele üye olarak belli zaman dilimleri üzerinden kaydınızı yaptırıyorsunuz hem güvenilir hem uygun bir şekilde güzel otellerde kalım imkanı buluyorsunuz. 3 yıllık bir kayıtla girdik biz sistem içine, otel değişimi olayını ise seneye keşfedeceğiz bakalım nasıl oluyor, sorun çıkıyor mu, her şey organize edilmiş mi öğreneceğiz.
Kendi tatilime geri dönersem, en sevdiğim eylem yemek yeme eşliğinde aralara bilardo, yüzme, animasyon, yarışma sıkıştırdığım güzel zamanlar geçirdim. Ama geri dönünce işlerin birikmiş olduğunun farkına varmak pek eğlenceli değil malesef:( Beni ve teslim edilmeyi bekleyen bir kurs projesi, haftaya sınavları olacak olan ama benim daha hiç derslere bile girmediğim bir yaz okulu ve bir sürü konu beni beklemekte... Şimdi yeniden tüm işlerle yüzleşme vakti hadi bakalım...

dostlarıma

bloglarda gezerken okudum elif şafaktan alıntı bir yazı, bir bölümünü daha önce biyerlerde gördüm ama böyle bütünü daha bir anlamlı olmuş... beni şekillendiren canım dostlarıma itafen yazmak istedim:)


Dost hayatın hediyesidir. Aramakla bulunmaz, şans işidir ama kıymetini bilmeden de olmaz. Dostların yaşlanır. Sen yaşlanırsın. Beraber değişirsin. Dostluklarla aynı kalan yoktur. Bu yollarda, kâh hızlı kâh yavaş ama sonunda pişmeyen yoktur. Dost insanı alır ellerine bir hamur parçası gibi yoğurur. Bir bakmışsın değişmişsin. Bir bakmışsın aynı konuşmuyor, aynı düşünmüyor, dünyaya eski gözlerle bakmıyorsun. Şaşırırsın. Ne vakit, nasıl oldu da değiştin böyle anlayamazsın. Dost en fakir ruhu bile zenginleştirir.
Dost aynadır. Senin aynandır. Ruhunun en saklı köşelerini sana yansıtandır.—- 
Elif Şafak