tozu dumana katmak

Dün gece camıma bir kaç damla çarptı uykumdayken ve ardında yağmurla birlikte gelen bir toprak kokusu evet evet bilirsiniz işte yağmurda içinize işleyen mis gibi huzurun kokusu... uyku arasında aslında sesten uyanınca sinirli olurum ama olmadı bu sefer mutluydum şehri dinledim sonra, hiç kimsenin sesi yok şehir sessiz... Ne kadar da güzel bir şehrin sessizliği, herkes uykularında, kimsenin birbirinden haberi yok. herkes kendi hayatını yaşıyor ve kimseye karışmıyor o an.
Ve sonra yarın yolculuk... Kalabalık bir şehir her an trafiğe yakalanacak mıyım derdi, ulaşımın saatler sürmesi... Bİrde dersler bitince hemen o şehirden kaçmam var tabi; ben hep sorumluluklarım varken orada bulundum derslere koş sınava koş kursa koş... Ve orası benim için bir sorun-sorumluluk şehri... Ama belki bir gün orada da yağmur damlaları uyandırırsa beni toprak kokusuyla birlikte (9.kata gelir mi o koku bilemiyorum=)) severim o şehride=)
zaman yollara düşmek zamanı bir çantayı alıp çekelemek işte bütün veda bu şehrin o yağmurda kokan havasını tekerler arasında tozu dumana katmak...

2milyon İstanbullu

İstanbul'un ağaçlarının üçte birini feda edebilecek bir lüksü var mı acaba? o kadar insan varken ve trafik sorununu çözeceğiz derken daha fazla araç kullanılsın gibi teşvikler yapılırken daha yüksek oranda karbondioksit üretimi ve daha az oksijen...
Peki ya canlıların oksijen ihtiyacı, peki ya yeşile duyulan özlem... Her yer zaten betonlaşmış durumda. Siz insanları toplu ulaşıma teşvik etmek yerine neden böyle bir yolu tercih ediyorsunuz. tabiki kastetdiğim ulaşım her gün gördüğüm rezalet kalabalık otobüsler değil. ya da binebilmek için 3.sünü 4.sünü beklediğiniz tranvaylar değil. ama harcanacak bir bütçe varsa toplu taşımanın daha insancıl olması için harcanmlaıdır. o zaman bu insanlarda daha fazla masraf yaptıkları özel araçlarından vazgeçeceklerdir. ki böylelikle bu şehir egsoz dumanına daha fazla maruz kalmayacaktır.

peki bu köptünün yapımına karşı çıkmak için neler yapılabilir? bu cumartesi yani 2/10/10aksami saat 20.00’de Istanbul’ lular kendilerine en yakin sahile gidip ellerinde mumlarla, 2 milyon agacin kesilmesine razi olmadıklarını söyleyecekler.

daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz...

kurallar

Hangimiz kolay sevdik ki?
Sevmeyi çok önemsedik,
herkes gibi dillere pelesenk etmedik de biz bu sözcüğü ondan oldu.
Her gördüğüne seni seviyorum diyenlerden değildik,
sevmek bizim için önemliydi.
Belki söylenmesi kurallar içeren bir kelimeydi bizim için,
yazılı olmayan kurallar...

Arzu'nun iletisine itafen yazılmıştır öpüldün Arzucum:)

Medusa

Nazar inanışı vardır topraklarımızda yıllardır... Mitolojinin beslendiği topraklar olduğuna inandığım bu bölgeler ve Yunanistan topraklarına da yakınken hem nazar hem mitoloji karışımı bir şeyler olabilir değil mi:)
nazar için mavi cam boncuklar kullanılır aslında ama birazda mitoloji sokarsak işin içine kem gözlerden korunmak için medusa başı da işe yarar.
peki medusa kimdir?? 
Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının canavarı olan üç Gorgona'dan biridir. Gorgonalar 3kız kardeştir ve ikisi ölümsüzken Medusa ölümlüdür. 
peki neden Medusa'nın kötülüklerden koruduğuna inanılır??
Çünkü Medusa kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir

Medusa vaktinde bu özelliği sebebiyle başı kesilerek öldürülmüştür.Kanından Kanatlı tek boynuzlu at olarak bildiğimiz Pegasus veKhyrsaor doğmuştur

Antik dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak için Medusa figürleri kullanılmıştır. Günümüze kadar ulaşmış figürlerden birisi Didim Apollon Tapınağı bahçesindedir. Ayrıca İstanbul Yerebatan Sarnıcında da iki sütun altında Medusa başlarını görebilirsiniz birisinde ters iken diğerinde yan haldedir. bu iki başın Genç Roma Çağına ait yapılardan sökülerek buraya getirildiği araştırmacılar tarafından söylenmektedir.

Pekin Paris

ilki 1907 de yapılmış, o zamandan günümüze kadarda sadece 3 kez yapılan,4.sü şu an devam etmekte olan bir ralli... Klasik Otomobil yarışı Pekin Paris Ralliisi!!!
25 ülkeden 106 otomobil ve bir motosiklet,Çin Seddi'nin Juyongguan bölümünden Gobi Çölü'ne doğru hareket etmekte ve aralarında Anadol A1'in de var iki Türk pilot ile. Aslında hikaye tam da bu noktada biraz ilginç=)
Ahmet Şefik Öngün ve Erdal Tokcan, daha öncede yarış için başvuruyorlar ancak kabul görmüyor arabaları. Araçlar 1968 öncesi yapım olmak zorunda ve parçaları o günün şartlarına uygun. Durup düşünüyorlar eski araba ne olabilir ve akıllarına Anadol geliyor. Yazıyorlar komiteye ama ellerinde bir Anadol yok :D Anlatıyorlar Türk yapımı bi r marka şöyle böyle... Derken kabul görüyor, bu sefer napıcaz telaşı:) Ümraniye Belediye Otoparkı'nda bir araba buluyorlar. 1967 model bir Anadol A1.40 yıllık arkadaş olan Türk pilotlar 1500 liraya otomobili satın alıyorlar ama 100 bin dolar harcayarak yarışabilir duruma getiriyorlar...
Artık iki pilotumuz yollarda. 7 Ekim'de Türkiye'ye giriş yapıp, Erzurum'dan İstanbul'a gidecek. 11 Ekim;de Türkiye;den ayrılacaklar.
Rallideki iki pilotumuzun bir de yardım amaçları var;
Öğrencilere burs verilecek, Ülker'in ana sponsorluğunu üstlendiği Türk Takımının elde edeceği gelir, Toplum Gönüllüleri Vakfı'na aktarılarak, 250 üniversite öğrencisine dört yıllık burs olacak. Türkiye;de her yıl 1 milyon öğrencinin maddi sorunlardan dolayı üniversiteye gidemediğini ileri süren pilot Ahmet Şefik Öngün, şu ana kadar toplanan 400 bin dolarla 70 öğrencinin 4 yıllık bursunu karşılayacaklarını belirtti. Öngün, bundan sonra da SMS yardımlarıyla 1 milyon dolar daha toplayıp bu sayıyı 250;ye çıkarmayı beklediklerini ekledi.

peki sms le nasıl destek oluruz diyorsak;
4555'e BURS yazarak veya boş mesaj göndererek, 10 TL katkıda bulunabilirsiniz...

TEK BAŞINALIK

Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü biri
Ve hiçbir şey yapmamaya 
Karar verdi

Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir öteki
Ve yalnızlığının
Kuytuluğuna çekildi

Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir üçüncü 
Ve tek başına
Düşünmeyi sürdürdü

Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü yüzbinler
Ve tek başınalıklarını
Sürdürdüler

Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü milyonlar
Milyonlarcaydılar 
Ve tek başınaydılar

Bu arada
Birileri
Onlar adına
Kararlar vermekteydi

Tek başına
Olduklarını sananlar
Topluca, ortadan
Kaldırıldılar...

Ataol Behramoğlu

çocuklar için mi=)

Yine başladı dönem ve daha stand açmadan üye alımları, proje başlamadan internetten çocuklar için etkinlik bakmalar:D Gerçi bu çocuklar için bölümünde bir duruyorum çünkü gördüğüm resimleri falan çok beğeniyorum ki çocuklara yaptıralım  yok tavşan yok palyanço falan derken bir bakıyoruz biz onlardan çok eğleniyoruz. hatta yanımızda bir çocuk kalıyor biz 5-6 kişi kendimiz oyun oynarken resim boyarken buluyoruz kendimizi. Ben içimde şımarık bir çocuk ruhunun olduğunu kabul ediyorum ama kocaman kocaman bizlerin bu şekilde anasınıfına gidiyormuş gibi takılması pek normal değil tabiki:D

Aslında çocuklar bazen çizdiğimiz resimleri falan beğenmiyor, hatta bir iki denememizde olmadıysa tamam tamam olmuş dursun şurada diye bizi avutuyorlar(bakınız muhammed) ama biz onlarla ve kendi oyunlarımızla iyi vakit geçiriyoruz. Onlarında yüzlerindeki gülümsemeleri gördüğümde eğlendiklerine inanıyorum. Yeni dönem için aldığım birkaç resmi ve geçen yıl yaptıklarımızı paylaşayım madem. bekleyin bizi çocuklar geliyoruzz=)

yukarıda bu yıl yapalım gibilerinden iki yeni çalışma:D
ve
aşağıda geçen yıl yaptıklarımızdan

minik tavşan

togcan

formulaz

Konsey anlatımından önce araya bir renk katalım:D
f1'i turların tamamını izleyerek takip edemesemde bu yıl,  haberlerden takip ediyorum. derken gözüme bir şey çarptı: Formulaz:D aslında ikincisi düzenlenen bir organizasyonmuş. gözümden kaçmış.
peki nedir formulaz????? :S
Yurdumun güzel insanı taklitleri pek sever, yapmak isteyince de bir şeyi kafası güzel çalışır yapar benzetir eğlenir:) isimden de anlaşılacağı gibi bu sefer formula yarışlarına özenilmiş. sonundaki laz ekide etkinliğin Rize'nin Tunca beldesinde yapılıyor olmasından. Formulaz tahta araba şenliği, formula arabaları tarzında her parçası tahtadan yapılmış arabalar yarıştırılıyor. Pilotların :) 18yaş üzerinde olması gerekiyor. Ve 700 metrelik etaplarda gruplar halinde yarışılıyor:D
o zaman açılın formulaz geliyorr:D:D:D:DD

konseeeeeyyy

Veee yepyeni bir yolculuk. Yarın Bolu'ya doğru Hazar ile yola çıkıyoruz. Çünkü 16.gençlik konseyi bizleri bekliyor...Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Toplum Gönüllüsü Gençleri bizlere ev sahipliği yapacak. 12.si bizim üniversitemizde yapılmıştır. O dönem hazırlıkların içinde bulunmamıştım. Şimdi katılımcı olma şansını yakalayınca bırakmadım düştüm yollara(yarın düşeceğim yani:D)

Peki konsey nedir?
yazılarımı okuyanlar bilir ben bir toplum gönüllüsü gencim=)  Ve Tog'un bir sürü örgütlenmesi var. Bunlar arasında bilgi alışverişi yapılsın, belirlenen yılın teması üzerine fikirler paylaşılsın diye her örgütlenmenin katılımcı gönderdiği 4gün süresiyle devam eden, capcanlı, sevecen insanların olduğu bir toplantıdır. örgütlenmelerin yerellerde yaptıklaır projelerinin sunumu yapılır, belirlenen yılın teması üzerine fikir alışverişleri yapılır ve bir sürü şey..
Geri dönüşte daha ayrıntılı anlatabileceğim. Bekleyiniz:D

kısa kısa

Söylediğin yalan değildi hayallerimi yıkan, bir taneden ne olurdu ki... Ama söylediklerine inanamazdım daha ve yeni hayallerde seni konuşturamazdım.


*******


Ayaklarımızın altında bir çember vardı ve ilerlediğimizi sanarak aynı yerleri yeniden geçiyorduk.
 Ne dönebilecek bir köşe bulduk biz hayatta ne de bir yol sonu geri dönecek.
 Hep deli gibi dolandık durduk.


*******


Şizofren sevgiler diyarı benim gönlüm... Kendim kurdum sözleri; mutlu oldum. Kendim bozdum sözleri; hüzün buldum. Vakti geldi yüzleştim şizofren oldum

benim senin parana ihtiyacım mı var abla

Biz küçükken ihtiyacı olanlara para vermesi öğretilen çocuklardık... yolda gördüğümüz ihtiyacı olan kişilere anne babalarımız para vermezdi de destek olmayı, paylaşmayı öğrenelim diye elimize para tutuştururlardı. Şimdi biz mi öğrendiklerimizi unuttuk yoksa dolandırıcılık arttı da ihtiyaçları olanları mı bulamaz hale geldik. Ben son yazdığımın olduğuna inanıyorum. başıma gelen bir kaç olay anlatayım;
arkadaşımla dolaşmaya çıktık. yürürken yolda bir kadın geldi. üstü başı düzgün, dilenmek için kendini paralayan bir tip değil belli. Elinde oğlunun olduğunu söylediği bir sağlık karnesi ve ilaçları almak için para denkleştiremediğini söyledi. Gereken tutarıda söyleyince çıkardık cüzdanları dnekleştirdik parayı verdik. Teyzenin söylediği ilk miktardan eminiz ama parayı sorgulamadan verdiğimizi görünce birden 'ben o kadar demedim şu kadar dedim diye iki basamaklı sayının onlar basamağı değişiverdi' baktık kandırılıyoruz. verdiğimizi de geri almadan uzaklaştık. O zorlukta hasta birisinin olmaması sevindirici ama salak yerine konuluyor olmamız üzücü.

Gelelim yol parası olmayan teyzelere, İstanbul'a yolu düşenler bilir aylık akbil sistemi vardır. Verirsiniz her ay 55 liranızı 200 defa araçlara binebilirsiniz. bizde geziyoruz diye her ay doluruyoruz. Yine gezdiğimiz birgün teyze geçti önüme kızım yol param yok dedi. Tamam teyzecim ben otobüse tranvaya neye binceksen akbil kullanayım dedim. aa teyze bir kızdı bana olmaz para ver diye :D neye uğradığımı şaşırdım. derken yoldan geçen başka bir teyze dolandırıyorlar kızım kanma diye çığlık attı bu sefer kulak çınlaması falan derken kendime geldim ve yoluma devam ettim.

son olarakta ramazanda dolaşan ilahili dilenciler..
bir binadaki su paralarının çalınması üzerine komşulardan biri fırlar sokağa başlar bağrınmaya. malumunuz ben ramazanda 3-4 civarında uyanıyorum ve teyzenin bağırmasına uykumu yarıda kestim. son cümleyi yazıyorum buraya.
dilenci: benim sizin paranıza mı ihtiyacım var abla.
ee güzel kardeşim niye dileniyorsun:D

Ve haberlerde gördüğümüz bacağının üstüne oturup bacağım yok diye dilenip zabıtayı görünce koşmaya başlayanlar. bir sokakta dilenip diğer sokakta mercedeslere binip gidenler.

Zaten zor güven duyulan dönemlerdeyiz birde bu gerçekler... Bizi yardımsever olmaktan uzaklaştırdı. Bulabilir miyiz gerçekten yadıma ihtiyacı olanları? bu sorunun cevabı ise çok zor.

kadın hakları tiyatrosu

Ve bayıldığım rakam 7 yedi 7 yedi .... =)

Bu seferde bir tiyatro etkinliğine adını veriyor. Uluslararası beğeni kazanmış okuma tiyatrosu yedi Türkiye'deki ilk temsilini23 eylülde  geçekleştirecek.


Seven, yedi kadın hakları savunucusu kadınla yapılan röportajlara dayalı belgesel nitelikli bir tiyatro yapıtı.Bu kadınların yedisi de özgürlük ve adalet uğruna imkansızı başarmış kadınlar. Şimdi sıra İstanbul’da.
Yedi, insan hakları konusunda hassasiyet yaratmaya ve aynı cesaretteki daha çok kadını gerçekliğini paylaşmaya çağıran bir oyun.


olarak tanıtılmakta.
sahneleneceği yer:Muammer Karaca Tiyatrosu (Muammer Karaca Çıkmazı, No:3 Beyoğlu/İstanbul)
Saat: 20:00 de sizde ücretsiz olan gösterime katılabilirsiniz.

istanbul'da caz

ve İstanbul'dan bir etkinlik daha=)
bu sefer yer Pera Müzesi.



2010 Japonya Medya Sanatları Festivali’nde Mükemmellik Ödülü’nü alan genç medya sanatçısı WADA Ei’nin, 17 ve 18 Eylül’de Pera Müzesi’nde gerçekleştireceği canlı performansı, “Braun Tüpü Caz Grubu” ses, imge ve ışık arasındaki muhteşem ilişkiyi ortaya çıkarıyor





17 Eylül Cuma
17:00 - Sanatçı Performansı: “Braun Tüpü Caz Grubu / Pera Café
18:00 - Sanatçı Performansı: “Braun Tüpü Caz Grubu / Pera Café 
19:00 - Sanatçı Sunumu ve Performansı: Pera Müzesi Oditoryumu ve Pera Café 

18 Eylül Cumartesi 
14:00 - Sanatçı Performansı: “Braun Tüpü Caz Grubu / Pera Café 
16:30 - Sanatçı Performansı: “Braun Tüpü Caz Grubu / Pera Café
 katılım da çok uygun sadece 5tl, kaçırılmamasını umut ederim. yalnız etkinlik dili japoncadır. 

Bizans'tan şiirler

İstanbul'dan uzaktayım ama İstanbul'dan etkinlik haberleri kesilmiyor..
Eyy şiir seven, İstanbul'u seven takipçilerim son iki günü ama hala gidebileceğinizi düşünerek "Bizans'tan Günümüze İstanbul Şiirleri" etkinliğini bildirmeyi bir görev bilirim:) 2010 AKB kapsamında düzenlenen etkinliğin takvimi;
iyi dinletiler=)

güneşini uçak keser:)

Beni tanıyanlar bilir havacılığa ayrı bir ilgim olduğunu savaş uçakları, paraşüt sporu planörler falan derken gökyüzünde gördüğünüz her şey ilgimi çeker...
Ayrı bir huzur buluyorum gökyüzünü izledikçe mavinin her tonunu görmek çok yükseklerde olduğunu bilmek hoş bir duygu...
İstanbul'daki evimin havaalanına yakın  olması çok büyük bir mutluluk uçuşların yarısını görebiliyorum balkon camlarını açıp salonda koltuğun üzerine uzanıp iniş kalkışları izlemek müzik eşliğinde huzur verici ama benzer duyguların yaşanacağı daha güzel bir yer keşfettim:) aslında birkaç yıl önce haberlerde görmüştüm burayı ama yazısını yazmak bugüneymiş..

Hollanda'ya bağlı St.Maarten Havaalanı; deniz şeridinde bir yer. siz sahilde güneşlenirken birden güneşiniz kesiliyor kim var başımda diye baktığınızda neredeyse 10metre üstünüzde inişe geçmiş ya da kalkışta olan bir uçak görüyorsunuz, rüzgarıyla sizi de uçuruyor belki.

tatil planlarımı bu yöne doğru çeviriyorum seneye buraya gidelim=)