pelinyumiyum:D

beni tanıyanlar bilir biricik çılgın yeğenim pelinsuyumla uğraşmayı pek severim:D onunda çenesi biraz düşük olduğu için yaşına başına bakmadan bana laf yetiştirir. -konuşmaya başladığı günden beri benimle uğraşıyor ya ne bu böle:D - ondan alıntılar yazıp prim yapmaya çalışacağım bende şimdi:D

Mesela bizim milletin garip sevgi anlayışı vardır severken yeme terimini kullanır yerim seni oy ne tatlısın falan gibi:)
Bende yerim seni yerim ablacım diye sevdiğimden hep, kuzucum insanlar böyle seviliyor zannedip hani seni çok seviyorum der gibi 'yerim seni yerim ablacım' deyip sarılmaya başladı :D tabi 3 yaşında çocuk yapınca pek bi sevimli oluyor..

yine daha küçük zamanları ağlıyor bir şeylere kafasını dağıtmaya çalışıyorum oynuyorum falan, o an gayri ihtiyari aslan taklidi yapmışım, çocukları severken karşısında şebek olan çok insan görmüşsünüzdür otobüste orada burada aynı onlar gibi:D Ve beni yıkan soru; 'şimdi neden aslan oldun ki', ne bileyim ya sorguladım cevap bulamadım hım tamam o halde ben bi gideyim diye kaçtım gülerek:D

ee biraz daha büyüdü ve çağımızın çocukları gibi bilgisayarlarla oyalanır hale geldi. Bizde o yaşlarda sokağa çıkar oynardık falan hey gençlik yılları.. :p Neyse annesinin evde olmadığı bir anda bilgisayarı açıp çizgi film izlemek ister, bilgisayar kullanmayı bilmeyen yengeme söyler kızım ben bilmiyorum deyince sende bir şey bilmiyorsun babanne diye o da Pelinsu'dan nasibini alır. Ardından halaya bir telefon edilir hala da dargın 4 yaşındaki çocuğa açma tuşuna bastıktan sonra başlat yazan yere tıkla diyince şalterleri atar ve ben okuma yazma biliyorum sanki diye bir isyankarlık başlar:D

Ardından benim İstanbul'da olduğum dönemlerde özlemimi gidermek adına kameradan konuşmalarım var. Telefonla arayıp hadi internete bağlanında konuşalım dediğimde gelen tepki(O sırada internet bağlantılarında sorun yaşıyorlar); bağlanabilirsek bağlanırız bağlanamazsak bağlanamayız..:P

Vee bomba:p birgün çok konuşmuş olmalıyım ki bizde olduklarından onları geçirmek için aşağıya indim giderken son bir seveyim çabalarındayım konuşuyorum bir sürü tabi, çocuk isyan etti; 'çok konuşan melecikleri hiç sevmem' :D:D:D

vee garibim kuzucum kreşe başlar, annesi yeni işe girer ve pelinsu kreşe başlar. 3-4 yaş arası çocuklardaki genel ben büyüğüm, ablayım abiyim tirplerinde bulunan Pelinsu sabah erkenden uyanmanın vermiş olduğu rahatsızlıkla(sabah 4e kadar falan bizle oturur, uyumamak için kendini oyalar hatta bebekken emeklerken sızıp kalırdı): -ağlamaklı bir ses tonuyla- ama küçücük bebekler okula gitmez ki diye dudak büker ve o an çocuğu okuldan kaçırasım gelir niohaha okul konusunda kötü örneğim sanırım:D

son olarakta; kurban bayramında bizimkilerin kasapların kesimini beğenmeyip kendilierini kestikleri bir kesim aşamasında önce kayunların postlarının içini ilk defa görüp aa krem sürmüşler diye tepki verdikten sonra.. Bizim kuzenlerle içi dışına çıkmak üzere olan zavallı koyun hakkında fen bilgisi öğretmeni olan kuzenin hayvanın organlarıyla ilgili bilgilerini paylaşması, benim ortan orantı saçmalamasıyla vücut oranlarını bulmaya çalışmam, mütercim tercüman olan kuzenin bunları ingilizceye çevirmesi gibi bir kurban parçalama sırasında bizi patlatır; bende bayramlık paralarımla mikroskop alıp mikroplara bakterilere bakacağım zaten :D bizde bayramlık paralarımızla ne kadar lüzümsuz taso, casper dergisi, çikolata falan varsa onları alırdık:D:D:D

Aslında hepiniz rengarenk kalpleriz şu dünyada...

Günah çıkarırcasına, en azından kendime anlatmak istedim tüm kötü yanlarımı... Bir kötülüğü yaptığın zaman devamını yapmaktan çekinmiyor insan ya da anlamadan yapar durumda buluyor kendini... Tam tamına beyaz değilim zaten ben. Siyah noktalarda var hayatımda sarı pembe mavi.. çizgilerde belki bazıları çok daha fazla ama bembeyaz yaşayamaz zaten kimse...  Ve her duyguyu De Bono'nun şapkaları gibi renklendirecek olursak bırakın rengarenk olalım yeter ki siyahlarımız çok olmasın...

dürüst insanlarla karşılaşmak dileğiyle

Ne çok karışmak istedim bir insana özgürlüğünü elinden alır gibi ne de çok fazla fikirler söylemek akıl verir gibi.. Sevdim sadece uyarmak istedim ya da iyi bildiğimi söyledim ki onun için onlar içinde iyi bir şeyler olsun... Rüzgar aynı esmiyorsa benim suçum yok başak tohumlarının saplarından ayrılırken toprakla karışmasında.. Ardından gelen yağmurla herşeyin çamur olmasında... Belki çenemi tutamıyor olabilirim ama susmayı denerim rahatsız etmemk için.. Ama şu var rahatsız oluyorsanız içten davranmamı ya da sizi düşünmemi istemiyorsanız uzaklaşırsınız. Sorarım elbet neden uzaklaşıyorsun diye açıkca söyleyin 'sevmiyorum seni' sevildiğimi duymak gibi buna da saygı gösteririm elbet... Dürüstlüktür çünkü bu ve sevgiden çok dürüslüğe ihtiyacı olduğuna inanırım insanların... Dürüst insanlarla karşılaşmak dileğiyle...

Pheaton (Fayton)

İnsan rüyasında faytonun, babasının güneşi taşıyan arabasından düşüşünü görür mü, görürse anlamı nedir?? Sınav haftasıysa herşeyi görme ihtimaliniz vardır... Sınavınızın tepetaklak olacağı anlamına gelebilir belki :P

Mitolojide Helios güneş tanrısı olarak bilinir. Güneş tanrısı olarak sabahları atlı arabalarla güneşi yerine taşıdığına ve akşamları yine atlı arabalarla yeryüzüne indirdiğine inanılır.

Pheaton (fayton) ise özbabasının Helios olduğunu başlarda bilmemektedir. Annesi Kleymene'den gerçekleri öğrenince hemen Helios'un yanına gider. İnsan oğluna bir tanrının çocuğu olduğunu kanıtlamak istediğini söyler ve babasının güneşi taşıma görevini bir gün için o yapmak ister... Babası oğlunu kıramaz, bir sürü öğütte bulunarak onu arabayla uğurlar.
ihtişamlı arabaya yerleşen Pheaton bütün öğütleri unutur, arabayı kontrol edemez ve güneşin sıcaklığı yeryüzünü kavuracak hale gelir. Suların bir kısmı buharlaşır dağlar alev alır... Libya çoktan kavrulmuş çöl olmuştur. Etiyopya halkı içinse çok geçtir, sıcaktan kavrulmuş olan tenlerinin rengi siyaha dönmüştür artık. Bulunduğu yerden tehlikeyi farkeden Zeus yıldırımlarını Phaeton’un üstüne yollar. Yıldırımlarla baş edemeyen zavallı Phaeton, efsanevi nehir Eridanus’a düşer ve ölür.



Aslında bugün bir çoğumuzun adalardan bildiği faytonun ismi de buradan gelir. Helios'un güneşi taşıdığı arabanın, oğlu Pheaton(fayton)'un ismiyle anılmasıdır.

buzdan heykeller

Çin de bir gelenek... El becerileri çok mu gelişmiş, geliştirmek zorunda mı kalıyorlar bilmiyorum belkide genetik birşey ama bu küçük adamlar bir sürü güzel şey yapıyor...
son günlerde ise buz festivalinde güzel eserler yapıyorlar.
ülkenin kuzeydoğusunda bulunan Heilongjiang eyaletindeki Harbin şehrinde bulunan Songhua Irmağı’ndan çıkarılan milyonlarca metreküplük buzlarla Buda heykellerinden, dev saraylara büyüleyici eserler yapmışlar..
Ayrıca Harbin’den dünyanın başka yerlerindeki benzer festivallere de buz satılıyor


kan damlaları

Kırmızı damlalarla kalp çizildi... Dün kan bağışı kampanyamızın gerçekleşme günüydü. Kan bağışına dair farkındalık yaratmak amacıyla kampüste başlattığımız bir kampanya bu. geçen yıl 2 defa gerçekleştirdik ve bu yıl 3.sünü de çapa tıp fakültesinde dün gerçekleştirdik. Afişlerle, kulaktan kulağa, forum siteleri derken olabildiğince çok insana ulaşmaya çalıştık. Sınavlar, hastalaık, çalışıyor olma gibi sebeğlerle isteklerine rağmen gelemeyen arkadaşlarımız oldu. Bunlara karşılık orada olan 37kişiydik. Ancak ünite sayımız malesef 16... son 24 saat içinde yapılmaması gerekenler için arayıp uyarmıştık belki arkadaşları ama daha öncesi için herşeyi soramamıştık; kulak deldirmesi üzerinden 8 ay geçmesi gerekiyor, endoskopiden sonra 1 yıl, diş tedavisi 1 yıl, son 3 gün süresinde ağız spreyi kullanmamış olmak gerek gibi konular... kimimizin kan değerleri düşük çıktı ve bir arkadaşımızın kan değeri yüksek çıktığı için kan alınmadı!!! Kan merkezinin aletlerinin, kan değerleri yüksek olduğu için uygun olmadığını söylediler, bu trajedik bir şey aslında değerleri iyi olduğu için bir hasta faydalanamıcaktı kanından :( 
Ama herşeye rağmen 16kişi için faydalı olacak bir kampanyamız gerçekleşti...

Kan Hayattır!!!

sen-herkes-benzemek

Takipte olduğum birkaç blog var, bir bölümü zaten arkadaşlarım... Bir de patikli pengum ki geçenlerde bir yazı yazmış beni benden aldı... Tutamadım kendimi yorum yazdım hemen;

İnsanların yerleri değişiyor cümle içinde bile ve bazen o kişiye diosun ki; 'herkes sana benziyorken, şimdi sen herkese benziyorsun'

Öyle değil mi aslında sevdiğimiz bir insan varsa gözümüz heryerde arar onu ve herkes ona benzer belki içimiz kıpır kıpır olur yoldan geçen birini gördüğümüzde o mu acaba derken... Bir yerde arkadaşlarınla oturmuş sipariş verirken birisini onun sevdiği şeyleri söylediğinde aklına o da olsa bunu isterdi diye aklına geliyorken yani herkes ona benziyorken bir bakmışsınız sevginiz bitmiş bitirtilmiş belki de ve yaptığı hareketler herkesten farklı olmadığını göstermiş size... Sizin için herkesle aynı olmuştur... Ve aynı kelimelerle dünyanın iki kutbu kadar uzak anlamlar yüklemişsinizdir cümlelere,kişilere...

Ne kötüdür eskiden çok değer verdiğiniz birilerinin şuan ona değmediğini görmek... Ya da hiç değer verilmemesi gereken birine onca zaman değer vermiş olmanız.. Anı yaşamak güzeldir işte bu yüzden sonradan dönüp geriye bakmamak lazım o günün şartlarıyla sevmek ya da vazgeçmek...

yeni günler

Hiç bir farkı yok takvim takip etmiyorsanız yarının, aslında yıl salıdan bitip cumartesiden başlamıyor herşey aynen devam ediyor. Gün hala 24 saat, aynaya bakınca hala aynı insan ve mevsim yine aynı...
1 yıl içinde yeni tanıdığınız kişiler olmuştur, belki eskilerden tanıyor olmayı reddettikleriniz. Ama iyi veya kötü bir yıl daha geçti ne güzel.. Yaşanılan herşey bir hatıra olarak kaldı mutlu ya da mutsuz belki gözyaşlarımmız aktı ama çok şeyler öğrendik hepsinden. Biz olduk böylece...
Yeni yılda zaman yine istediğimiz gibi akmayacak dilekler dilenecek ama kim bilir kaçı gerçek olacak... Herşeye rağmen, biz mutluluk dileyelim belki bir duyan olur;P