yaşayan kütüphane

Geçen yıl ilk defa yaşayan kütüphaneye giderken şu satırları yazmıştım. Kütüphane beni cezbetti iki gün okuma yapmıştım. derken bu sene bir eğitim çağrısı düştü mail grubumuza ama son anda belirlenen formasyon sınavlarım sebebiyle ben gidemedim yaşayan kütüphane eğitimine. Ama ekibimizden gidenler oldu ve dönüşte biz de kesinlikle Yıldıztog olarak bir yaşayan kütüphane kurmalıyız dedik. böylece başladı çalışmalar. Vee kitap ayalarmaları organizasyon zamanı kararlaştırılması destekçilerin ayarlanması derken ytü bahar festivalinde kütüphanemizi kurduk.


İlk gün 192 okuyucuyla buluştuk ve 111 oturumda 303 okuma gerçekleştirdik.
iki gün toplamında ise 338 kişiye ulaşarak 625 okuma yapıldı...


ön ekibiyle etkinliği duyan, kütüphanecisinden kayıt yaptırıp, kitap kurduyla kitabıyla buluşan, kitap ayraçlarıyla gözgöze gelen, değerlendirme formunu dolduran okuyucularımızla buluşmaktan çok mutluyduk. elimizdeki formları okuyup projeyi gelişitiremey çalışacağız ki önümüzdeki yıl daha güzel bir kütüphanemiz olsun.

Eğer bir kütüphanedir gidiyor nedir bu diyorsanız = budur:)
Buarada daha önce kurulan kütüphanelerin raporlarını da buradan okuyabilirsiniz.







Lhasa

tibetin saklı krallığı belgeselini izlemem ile başladı bu yazının temeli =)

Lhasa aslında bugünlerde Çin Halk Cumhuriyeti'nin Tibet özerkliğindeki bölgenin başkenti. Buistler için kutsal şehirdir ve eskiden buda dinine inananların ruhsal başkanı ile tibet hükümdarı olan Dalay Lama bu şehirde otururmuş... Lhasa "yasak kent" diye tanınıyor çünkü burası tarihte çok uzun bir süre yabancılara kapalı tutulmuş, 1904 yılına kadar Tibetlilerden başka kimse bu kente girememiş.

Tibet'e beyaz adamların girilmesine izin verilmezdi ama hintliler rahatça girebiliyordu, belki hint ajanı tüccar yada din adamı olark tibete girebilirdi..

Belgesel burada devreye giriyor. Saklı kentin keşfiyle ilgili; 1865 yılında bir ajanın ( nayn siin) kenti nasıl haritaladığını anlatıyor.


1865-aşırı yüklü bir kervan yasak topraklara ilerler. Tüccarlar ve hac yoluna çıkmış bir din adamı (dua tekerinde hiç dua olmayan tesbihinde eksik boncuklar olan bir budist-bir casus)




Normalde Budist tesbihinde 108 boncuk vardır ancak adımlarının hesabını daha rahat tutsun diye ajanın tesbihinde 100 adet boncuk vardı. Keşif için haritalama işi yapıyordu. Vw önceden çalıştığı gibi her bir adımı 80cm atıyordu.

Tibete varmk için ajan 8ay boyunca mücadele verir. Ölçümle ilgili notlarını dua tekerleğinin içindeki zulaya koyup saklar. Yol arkdşları uyurken, kaynayan suyun içine termometre koyup rakımı bulur.

Tibet'e vardığında onu bekleyen bir tehlike vardı. 3000budist rahibin yaşadığı büyük manastırdan davet alır. Şüphe duyulmaması için reddedemez ama rol yaptığının ortaya çıkması çok yüksek bir olasılıktır. Şansı vardır ki pançen lama (konuştuğu kişi) 11 yaşındadır.
'lama guru' bütün tibetin başıdır ancak devlet işlerine karışmaz ona koruyucu kutsallık olark bakılır.

Bir keresinde başkentte bulunma izni olmayan bir çinli yakalandığında kalabalığın içinde başı kesilerek öldürülmüştür. (yabancılar bu denli cani karşılanıyordu)

Bizim ajan iseyasak şehir Lhasada 3 ay boyunca yakalanmadan yaşamıştı. İlkel yöntemlerle tibetin haritasını çıkarmıştı. Enlemini sadece yarım derecelik hatayla hesaplamştı, bu büyük bir başarıydı.

Hindistan ölçüm merkezi için yapılmş olan bu casusluk dünya tarihinin en büyük casusluklarından biridir.

balkese geldik çok güzel oldu=)

Biz atağa seçilen ballı bıdıklardık :D
Tog ortamı zaten sıcak kelimenin duyulması bile 'aaa nolmuş, nerede' diye insanları canlandırabiliyor... Yolculuğa bizim örgütlenmeden Mutlu'yla başlamıştık ki Tekirdağdan gelen arkadaşla buluştuk derken otobüste birisi sizde mi atağa diye yanımıza geldi dileydileyim <3  derken 4 kişi tog tog diye devam ederken arkadan böle doğrulup bikaç bakan sevimli yüzler gördük veee sayımız 8 e ulaştı :D adeta otobüsü istila etmiştik :D klimamıza tog yazısı yazıp asmalar muavinle çay kahva muhabbeti derken çok güzel bir yolculuk geçirdik... otogarda bzileri özlemle bekleyen bir ekiple karşılaştık ve eğlenceli mi eğlenceli bir süreç başladı...
Canlandırıcılarla ekibin tamamlanmasını bekledik bu sırada tanıştık kaynaştık... kalacağımız yere geçtik ki bazen aksilik olarak gördüğümüz şeyler insanları daha çok mutlu edebilir öyle ki önceden ayarlanan kalım yerinde sorun çıkması sebebiyle kaplıcaların yakınındaki evlerde kaldık ki,  dubleks evlerde böyle 5er 6şar kalmak ev sıcaklığıyla orada misafir olmayıp ev sahibi gibi hissedebilmek çok hoş bir duyguydu.
ev olur cezve olur kahve alınır fallar bakılır dedikodu yapılır :D böyle bir ortam burası tanıştığınız insanların gözünde öyle bir samimiyet hissediyorsunuz ki konuşuyorsunuz, anlatıyorsunuz, dinliyorsunuz...
ikinci gün; hayallerimdeki atak demiştim ya, işte o hayaller için okulunu boyayacağımız köye gittik.

pırıl pırıl çocuklar karşıladı bizleri, tiyatral oyunlar, dans gösterileri... böyle pırıl pırıl çocuklara pırıl pırıl bir okul yapalım dedik kolları sıvadık. Hemen ekiplere ayrılıp işe koyulduk. bina boşaltıldı, boylar karıştırıldı, fırçalar kapıldı... Öyle böyle değil uzun rulo fırçayla boya bile yapmayı öğrendim :D aramızdan alçıcılar mı çıkmadı kesmeciler mi :D öğlen olduğunda sıcacık gözlemelerle elleriyle doyurdular bizi, derken ikinci kat sıralara cila vee her şey bitti akşam yemekleri yine ev yapımı misler gibi...

 vee son olarak köy düğünü... bugüne kadar 1-2 kez köy düğünü görmüştüm ki buradaki pek bir farklıydı demet akalından evi mutlu çocuklu bile dinledik:D

ikinci gün cunda'ya ayvalığa gittik. yerinde ayvalık tostu yedik... Ardından enerjik bir şekilde sahil temizliğine başladık. tertemiz gençleriz biz=)
eldivenleri elimize geçirmemizle poşet poşet çöp toplamamız anlık oldu. sahil baya temizlendi. temiz tutulursa duyarlı olunup ne ala... ardından atölyelerimiz uygulandı. akşam yemeğinden önce şeytan sofrasına gidil ki şeytan ağzının tadını biliyor dedim :D o nasıl  güzel bir manzaradır öyle... manzaraya mest olmuştuk ki yemek yerine gittik veee ilk günden itibaren söylediğimiz cunda da parti varmış kargaşası gerçek oldu :D hoş biz evimizin ismi cunda olduğu için cunda da parti varmış deyip cunda cunda diye yaygara çıkartıyorduk ki gerçek oldu :D Buarada söz açılmışken evlere yöresel yerlerin isimleri verilmişti; cunda, şeytan sofrası, balkes, onkolik...
İsimlerde ilginç; yerli halk Balıkesir demiyor, balkese geldik balkese gittik diye devam eden bir sohbet var... Onkolik ise biz başta onkolojiyle ne alkası var ya atağın falan derken plaka numarası 10 olan bu şehrin taraftarlarının kendine verdiği isim olduğunu öğrendi şaştık doğrusu =)
Ve son gün en azı olanı vedalardı... aslında yepyeni arkadaşlıklara merhaba demiştik bu atakta ama bu 70 kişi aynı anda bir arada olamayacağı için bir vedaydı bu... 

Buna rağmen hayatıma hoşgeldiniz merhaba=)

her canlı..

her canlının ölümü tadacağını
ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim...