Şiir Dinlemek

Orhan veli şiirlerini okumuşsunuzdur eminim hayatınızın bir bölümünde. Oysaki bilmezsiniz 36yaşında beyin kanamasından dolayı vefat ettiğini.
Halbuki daha yaşasaydı, ne duygular da yaşardı. Yaşardı da herbiri için nice güzel şiir yazardı... ilk yazdığı şiirleri arkdaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile birlikte Varlık dergisinde yayımlamıştır. Şiirleri dönemin klasik anlayışından farklı bir uslüpla yazılmıştır, ölçüsüz ve uyaksızdır. Gündelik sorunları konu edinmiştir. Benzetmeleri esprilidir.
Orhan Veli deyince aklımıza öncelikle gelen şiirleri; anlatamıyorum, istanbulu dinliyorum, birdenbire,ben Orhan Veli'dir. Ee şiirler ne güzel yazılmış, okumakta ayrı bir sanat olmalı. Orhan Veli şiirleri için bu sanatı en güzel icra eden de sanırım Müşfik Kenter.



Müşfik Kenter kardeşi Yıldız Kenter gibi tiyatro oyuncusudur. Babaları diplomattır. İki kardeş Kent Oyuncuları'nın kurucularıdır. 1932 doğumlu olan Müşfik bey 1947 de Ankara çocuk tiyatrolarına girerek başlamıştır oyunculuğa. Yine Ankara'da konservatuar eğitimi almıştır. Belki bilmiyoruzdur ama çocukluğumun kahramanlarından alf'i de o seslendirmiştir.Vakt-i zamanında 6 kişiyede oyun oynamıştır ama asla oyunlar sergilemmekten vazgeçmemiştir.

Dediğim gibi şiirleri Müşfik Kenter'den dinlemek ayrı zevkti ama beğendiğim bir kaç şiiride ekliyorum:)





KUYRUKLU ŞİİR
Uyuşamayız, yollarımız ayrı;

Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;

Senin yiyeceğin kalaylı kapta;

Benimki aslan ağzında

Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.



Ama seninki de kolay değil kardeşim;

Kolay değil hani,

Böyle kuyruk sallamak tanrının günü.





CEVAP (Ciğercinin kedisinden sokak kedisine)



Açlıktan bahsediyorsun;

Demek ki sen komünistsin.

Demek ki bütün binaları yakan sensin.

İstanbul'dakileri sen,

Ankara'dakileri sen...



Sen ne domuzsun, sen!







SOKAKTA GİDERKEN
Sokakta giderken, kendi kendime

Gülümsediğimin farkına vardığım zaman

Beni deli zannedeceklerini düşünüp

Gülümsüyorum.



GÜZEL HAVALAR
Beni bu güzel havalar mahvetti,

Böyle havada istifa ettim

Evkaftaki memuriyetimden.

Tütüne böyle havada alıştım,

Böyle havada âşık oldum;

Eve ekmekle tuz götürmeyi

Böyle havalarda unuttum;

Şiir yazma hastalığım

Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti.

KİTAP BAĞIŞI




Blogdaki ilk yazım kitap kampanyamız üzerineydi... Dün bir bağış çağrısı daha aldık. Maili aynen iletiyorum=>


Kars Sarıkamış' tan Kucak dolusu MERHABALAR;


Burada 55 kişilik bir köy okulunda sınıf öğretmeniyim ve mezun bir toplum gönüllüsüyüm.Mart-Nisan ayı içerisinde okulumuza köy halkının da yararlanabileceği bir kütüphane oluşturmayı planlıyoruz;fakat bu konuda biraz desteğe ihtiyacımız var.Evlerinizde kullanmadığınız durumda bulunan ansiklopedi,hikaye,roman vb. kitaplar kütüphanemizi zenginleştirecektir.Aşağıda vermiş olduğum adrese kitaplarınızı bekliyoruz.Duyarlılığınız için şimdiden teşekkür ederiz...



Bu maili gönderen okulun sınıf öğretmeni. Eğer okul kütüphanesine ekleyebileceğimiz kitaplar varsa elinizde lütfen bizlerle iletişim kurun. şimdiden teşkkürler:)


iletişim için yöneticilerimize mesaj atabilirsiniz..

yazacağım:)



Ayrıca en kısa sürede yaşan kütüphaneden anlatım ve 2010 kültür kentine dair başladığım gezmece etkinliklerinin ilk ayağı miniatürk gezisini yazacağım:)

Socrates'in Son Gecesi





Dün devlet tiyatrolarına Metin Belgin'in kazandırdığı, Stefan Tsanev'in 'Sokratesin Son Gecesi' oyununu izlemeye gittim. Oyuncuları Melek Baykal, Mustafa Uğurlu, Mehmet Ali Kaptanlar... Oyun Sokrates'in baldıran zehrini içmeye hazırlandığı son geceyi konu ediniyor. Gardiyan hem ünlü filozofun son dakikalarına tek başına şahit olup bunları anlatarak cebini doldurmayı planlamakta. Derken demokrasi, iktidar,adalet gibi kavramları sorgulamaya başlıyorlar o sırada Sokrates'in karısının gelmesiyle olayların gidişatı değişiyor.
kaçırma planlarında kimlik değiştirmeleri gerekmektedir. kıyafetlerini deiştirmeleriyle, düşünür gösterdiği vahşi davranışlar, gardiyanın hoşuna giden
filozofluk ortalığı karıştırır ve sonunda ikisininde sokratesin uğruna ölmesiyle oyun biter...

Zeki Alasya'nın oyunu izledikten sonra yaptığı yorum "2000 yıl öncesi Atina'sını ve demokrasiyi anlatan bu oyunlar günümüz Türkiye'si sorunlarından çok uzak. Bu gibi oyunlar, her şeyi üstü kapalı ve yüzeysel anlatılıyor. Oysa günümüzde açıkça birşeyleri anlatmaya ve halkımıza belli etmeye ihtiyacımız var. M.Ö. 2000'de yaşamıyoruz, günümüz Türkiye'sindeyiz. Böyle tiyatroculuk olmaz" şeklindeydi. ancak ben her oyunun günümüzü birebir yansıtması gerektiğine inanmıyorum. ki gerek demokrasi olsun gerek adalet olsun sorgulama günümüzede uygundu. ayrıca aklımda kalan birkaç repliği paylaşmak istiyorum;
----------------------- --------------------

önce neden ok ve yay yaptık?

- iyi bir monarşi ve iyi bir demokrasi varsa demokrasiyi ancak kötü bir monarşi ve kötü bir demokrasi varsa monarşiyi tercih ederim çünkü kral tek başına çok kişinin yapabileceği kötülükten daha azını yapar..


-insanı insana düşüren bu nefret tohumlarını onun ruhuna eken kimdi?

Gitmenizi tavsiye edeceğim bir oyun şimdiden iyi seyirler...

hatrı sayılamaz yıllar oldu:)



Kimilerimiz uyandığı an kahve içmezse güne dinç başlayamaz, kimilerimiz ise keyif için kahve içer yanında güzel bir çikolata ya da tart ile birlikte... Mutluluktur kahve onlar için. Bende bir kahve tutkunu olarak gün içinde bir çok kez kahve içerim...
Sakıncalı çok içmeyin denilsede günde birkaç fincan kahve aslında hepatit c gibi karaciğer hastalıklarının ilerlemesini yavaşlatır, yani faydaları da vardır. Kahveyi zevk için içenler karşısında bir sanatkar olmalı belkide baristaların sanatını konuşturması gerekir... Öncelikle kreması, köpüğü, kokusu herşey gözden geçmeli, sizi içmek için çağırmalı. Sonra damak lezzetinize uyumlu olmalı:) Kimileri için ağır olan espresso kimileri için sütlü tatlar latte...

Kahve tutkunları bilirler ki kahve yapımı üzerine bir çok yarışmada vardır.

Ee kahve dedik, kahve severler dedik, baristalar dedik hepsini birleştiren organizasyonlar yok mu? Artık var:) Türkiye'nin kahve ve kahve teknolojilerine özel ilk festivali= "İstanbul KahveFestivali".
19-21 şubat tarihleri arasında gerçekleşti(aslında son saatleirni yaşıyor şuanda) Bu organizasyona Sulatanahmet'teki Sinbirdirek Sarnıcı ev sahipliği yaptı.
Festivalde çeşitli markalar kahvelerini, çikolatalarını kahve yapım makinalarını tanıttı...

Vücudumdaki kafein oranının tavan yapmasına sebep olsalarda damla sakızlı türk kahvesi, latteler, americanolar, kahveli likörler, kahveli biralar hepsinin tanıda bakmak çok güzeldi:) Zaten ertesi günde dahil olmak üzere kafein içeren bir şey içemedim:)

Bunların yanında festival 5farklı klasman içeren Türkiye kahve yıldızları yarışmasınada ev sahipliği yaptı; barista, latte art, kahve tadım yarışması, alkollü kahve yarışması, Türk kahvesi yarışması..

Seneye bu organizasyonun tekrarlanmasını canı gönülden diliyorum:)

2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul

dün katıldığım oryantasyon için bir bilgilendirme yazısı eklemek istedim:)

İstanbul tarih boyunca, sanatçıların , kültür insanlarının,baskısı rejimlerden kaçanların, göçmenlerin, iş arayanların, tüccarların, yatırımcıların ilgisini çeken bir kenttir.
istanbul 2010, hem kendi içinden bir dialog başlatarak, dışlanmışlık ve ayrımlaşmanın önüne geçecek girişimlerin yolunu sanat ve kültür aracılığla açacak hem de Avrupa ile kurulan dialoğu yine sanat ve kültür paylaşımları yoluyla zenginleştirerek bu tarihi fırsatı iki taraflı bir işlerliğe taşıyacaktır.

Avrupa kültür başkenti etkinliği 1985 yılında başlayan bir etkinliktir fikir yunanistan kültür bakanı Melina Mercouri'nindir.Bu yıl 25.yıl dönümünü yaşıyoruz.
Bu yıl istanbul ile birlikte seçilen kültür başkentleri; Almanya Essen ve Macaristan Peç'tir

AKB olabilmek için öncelikle proje hazırlanıyor ve Brükseldeki 7kişilik AKB temsilcilerine sunuluyor. Değerlendirme AKB olacak şehrin Avrupa kültürüne ve kendi ülkesine katacakları üzerine yapılıyor.1999 yılından önce AB'ye aday ülkeler başvuramamaktaydı 1999 itibariyle başvurabilme hakkı kazanmıştır. istanbul AB üyesi olmadan AKB olan ilk şehirdir, ayrıca ilk defa gönüllü çalışmalarıyla bu organizasyona bavuranlarda istanbul 2010 ajansı.



istanbulun seçilme hikayesini anlatayım birazda 2000 yılında sivil toplum girişimi olark başlıyor bu hikaye. Birkaç kişi bir araya gelip
uğraşıyorlar, 2006da başvuruda bulunuyorlar ve 2006 kasımda karar verilerek İstanbul kültür başkenti olmaya layık görülüyor.
Bu organizasyon kurallarına göre bir şehir 1 kez kültür başkenti seçiliyor. Yani İstanbul birdaha seçilemeyecek. ( başka şehirlerimiz seçilebilr)



istanbul 2010 ajansı başbakanlığa bağlı olarak çalışıyor 2007 kasımda TBMM nin kabul ettiği 5706 sayılı akb yasası ile kurulmştur ve 31 aralık 2010
tarihine kadr çalışmalarına devam edecek. Ajans şuan etkinlik bilgilendirme, yönlendirme ve tanıtım işlerini yapmakta.
Bu ajans danışma kurulu, kooordinasyon kurulu, yürütme kurulu ve bu kurulları destekleyecek genel sekreterlikten oluşuyor.
ajansta 150 kişi çalışmakta.

Program suresince gencler, çalisanlar, ev kadinlari, engelliler, emekliler gibi toplumun tum kesimlerindeki insanlar icinden 300 aktif gonullu ve 10.000 kayitli gonulluye ulasilmasi hedeflenmekte. Gönüllüler kayıtlı ve aktif gönüllü olarak ayrılıyor.Aktif gönüllüler aktif gönüllü yetiştirme eğitimine katılmış olmalılar. 2-3 gün ayırabilmeliler. Sosyal etkinliklere ve kişisel geliştirme eğitimlerine katılacaklar. Gönüllü olmak için öncelikle oryantasyonlara katılmalısınız. Toplantinin ilk kisminda sunumlarla “AKB nedir, Istanbul 2010 AKB ne tur bir ajanstir ve nasil calisir, Gonullu Programinin hedefi nedir, Bugune kadar neler yapmistir, Gonulluluk nedir, Neden bu projede gonullu olmaliyim” gibi sorulara yanit bulacaksinız. Toplantinin ikinci kisminda ise soru-cevap bölümü var.
Oryantasyon icin hafta sonu ve hafta ici olmak uzere iki secenek var. Aralarindan kendinize uygun olanı secebilirsiniz: carsamba 15-17.00 ya da cumartesi 11-13.00 arasi. Oryantasyonlar Istanbul 2010 AKB Ajansi, Genel Merkez Ofisinde, 2. Katta oluyor.

Gonullu Programinin iki hedefi var. Ilki, Istanbul 2010 AKB ve GP cerçevesinde yapılan gonullu calismalarin surdurulebilir olmasi. Ikincisi ise, Istanbul 2010 AKB Ajansi tarafindan gerceklestirilen etkinliklerin kolaylastirilmasi.

bir insanı kitap gibi okumak...

kitap okurken yazarları da yanında verseler diye hayal ederim hep özellikle ilk kez okuduğum yazarlar için; yazarken içinde bulunduğu ruh halini anlatsın mimiklerini göreyim, sesinin tonunu duyayım ya da anladığım doğru mu diye sorabileyim. belki de böyle bir kütüphane olsun isteriz yazarlar kütüphanede olsun istediğimizde konuşabilelim.
bu tarz bir organizasyon var aslında günümüzde, hayaller gerçek oluyor belki de... ama kitaplar kitaplıklara konulabilcek cinsten değil, belki misafir edilebilecek cinsten:) 'YAŞAYAN KÜTÜPHANE'

Yaşayan bir kütüphane… Üye olup girişteki kütüphaneciden bir okuyucu kartı alıyorsunuz. Katalogdan konu başlıklarına bakıyorsunuz. Ve seçtiğiniz kitaba doğru gidiyorsunuz. Kitabınızla tanışıyorsunuz ve yarım saatlik ‘sohbet’iniz başlıyor.



Yaşayan Kütüphane nedir?:
* İnsan haklarına ve insan onuruna saygıyı teşvik eden bir araçtır
* Kişilere ve gruplara karşı ayrımcılığa yol açan önyargılarla ilgili farkındalık yaratmayı ve yapıcı diyaloglara olanak sağlamayı amaçlar
* Günlük hayatta pek fazla bir araya gelme fırsatı bulamayan insanları, kişisel deneyim paylaşımına dayalı bir düzlemde buluşturur
* Kitapları; bir takım etnik, kültürel, mesleki, dini, sağlık, cinsel kimlik, vb. özellikleri nedeniyle, toplumda, haklarında önyargılar bulunan ve bu önyargılar nedeniyle zaman zaman ve muntazaman ayırımcılıkkla karşı karşıya kalan kişilerdir

Toplum gönüllüleri bu projeyi ilk kez 2007 de hayata geçirmiştir.Fikir TOG'a ait değil. 2000 yılında Danimarka’da ırkçılık karşıtı bir grup tarafından ortaya çıkmış. Çok tutuyor ve beğeniliyor. Zamanla yaygınlaştırılıyor. Toplum Gönüllüleri ve Gençlik Çalışmaları olarak hayata geçirilmiş. Daha sonra başka yapanlar da olmuş. Üniversiteler başta olmak üzere.

kitaplar farklı başlıklara sahip. Gelen okuyucu katalogdan başlıklara bakıyor. Transseksüel, HIV pozitif, Ermeni, Kürt, Yahudi…vs gibi başlıklar var.Kitaplar üzerinde çalıştığımız standart bir metin yok. Dikkat ettiğimiz birkaç şey var. Bu kitaplar hangi konunun kitabıysa o konuda örgütlü çalışan kişiler aynı zamanda. Bunun şöyle bir avantajı var. O konuda merakları cevaplamakta zorlanmıyorlar. Ama bir yandan da kendi örgütleri neyse onun tanımını yapmıyorlar. Kişi olarak oradalar.

İLGİSİNİ ÇEKENLERE:)

Yaşayan Kütüphane !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali kapsamında 13, 14 ve 16 Şubat günlerinde 15.00 - 19.00 saatleri arasında festival merkezi The Hall'da okuyucularıyla buluşacak! The Hall, İstiklal Caddesi'nde Ağa Camii'nin sokağına girince soldan ilk sokakta... ...veya Emek Sineması'nın sokağına girince sağdaki ilk sokakta.

SAĞLIK OLSUN

Ağustos aylarından birinde, aramızdan ayrılan Can Yücel
anısına..

SAĞLIK OLSUN

Can Yücel

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin

Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..

Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,

Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü, hava soğuksa
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil,
görerek bak

Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk
görürsen yanağından makas al..
Sonra,söyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok
dar da iken kimler
seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı
günlerde kimler kapını

tıklattı? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
yüzünde güller açtıracak.

Günün güzeldi değil mi akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
vazife yapar gibi hiç değil,

Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun..
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?

Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!!

*Can Yücel

HAVACILIK KRONOLOJİSİ

IV. yy. Çin'de uçan modeller yapıldı.

1500 Leonardo da Vinci ilk helikopter modelini çizdi.

1600 Hazerfen Ahmet Çelebi yaptığı kanatlarla uçtu.

1709 İlk balon modeli uçuruldu.

1783 Mongolfier kardeşler ilk balon uçuşunu gerçekleştirdi.

1852 Otto Lilienthal yaptığı planörle uçmaya başladı.

1900 İlk zeplin uçuşu Ferdinand von Zeppelin tarafından yapıldı.

1903 Wright Kardeşler yaptıkları uçaklarıyla uçmaya başladılar.

1909 Louis Bleriot uçarak Manş Denizi'ni geçti.

1912 Amerikalı Albert Berry paraşütü buldu.

1919 İlk transatlantik uçuşu gerçekleşti.

1927 Charles Lindberg tek motorlu uçağıyla Atlantik'i duraksız geçti.

1930 Frank Whittle ilk jet motorunu tasarladı.

1935 Efsane uçak DC-3 seferlerine başladı.

1940 Modern anlamda ilk helikopter İgor Sikorsky tarafından imal edildi.

1947 Bell X-1 ses hızını geçti.

1949 İlk jet yolcu uçağı Comet tasarlanmaya başladı.

1968 İlk sesten hızlı yolcu uçağı Tu-144 uçtu.

1969 Dünyanın en büyük yolcu uçağı Boeing 747 ilk uçuşunu yaptı.

1976 Sesten hızlı yolcu uçağı Concorde seferlerine başladı.

1986 Çılgın havacılar Dick Rutan ve Jeane Yeager hiç durmadan Voyager adını verdikleri uçaklarıyla dünya turu yaptılar.

1997 Dünyanın en büyük uçağı Airbus A3XX'in yapım çalışmaları başladı.

1998 Dünya turu ilk defa bir ultralight ile 80 günde tamamlandı.