Taksim Kayboluyor

İstanbul deyince herkesin aklına gelen yerlerden biridir Taksim. Kalabalığını pek sevmediğim ancak belli bir kaç mekanı sevdiğim için gözümü karartıp haftanın herhangi bir günü herhangi bir saatte üstüme akın eden bir kalabalıkla baş eder buluyorum kendimi.

Taksimin kalabalığına girmeye değer yerler şimdilerde bir bir kapatılıyor. Geçtiğimiz yıllarda Emek Sineması'nı kapatmışlardı ki orası film izlemenin adabını hazmettirirdi insanlara. film festivallerinde bile kapılar kapatıldığında giremezdiniz içeri. Tarihi yapısı ayrı bir atmosfere sokardı insanı ama yenileme adıyla kapatıldı...

Yemekle ilgili yerler vardır bir de -yemek benim için ekstra önemli bir husustur:)- Dilek Pastanesinde sufle yenir, profiterol ise İnci Pastanesinde. Mekan küçük olduğu için bazen sıra beklemek zorunda kalırdınız kapıda... Bizim tek derdimiz kapıda beklemekti ama güzel profiterolleri için bekleyeceğimiz bir İnci Pastanesi olmayacak. Bakalım kapanma sırası nerede:(


Tana Toraja'da Mumyalar



Mısırlıların ikinci yaşam inancından doğan bir saklama şeklidir mumyalama. Ölülerini önceleri kızgın kumlara, sararak gömen Mısırlılar soyluların cesetlerini kayalara oyulmuş mezarlarda saklamaya başlamışlar. Ancak kayalar kum kadar cesetlerin bozulmasını engellememiş... Bu ihtiyaç sonunda da mumyalama sanatı doğmuş.





Mumyalamanın tanımı şu şekilde verilmiş; "İç organları çıkarılan cesetlere,tuzla özel bir işlem yapılıyordu. Tuz cesedin içine, organlardan açılan boşluğa dolduruluyordu.Çöl havasının kuruluğuyla,rutubet bu yoldan giderilmiş oluyordu. Ölünün vücudu iyice kuruyunca iyice yıkanıyor,çam ağaçlarından alınmış reçineyle ovuluyor,yüzlerce metre uzunluğunda,özel işlemle hazırlanmış bir cins ketene sarılıyordu. Bu iş 70 gün sürüyordu."


Gelelim yüz yıllardır mumyalama yok, filmlerde kaldı sadece gibi düşünceleri çürütmeye... Endonezya'da Sulavesi adasındaki Tana Toraja'da köylüleri mumyalama geleneğine devam ediyor. Belli aralıklarla da mumyaları günyüzüne çıkararak bakım yapıyorlar, yeni kıyafetler giydirerek yeniden muhafaza ediyorlar. ,


Başka  fotoğraflar için tıklayınız...

2012 Formula

25 kasımdaki son yarış ile 2012 sezonu da son buldu. Sezonu birinci kapatan isim 281 puan ile Vettel (3.dünya şampiyonluğu) , takımlarda da Red Bull.  2008 yılında 23 yaşında Formula 1 tarihinin en genç Dünya şampiyonu olan Kara böcüğüm Hamilton ise bu yılı dördüncü sırada bitirdi :/

bunun dışında f1 ile ilgili son dönemlerde neler var bakacak olursak;

28 Kasım gecesi, Formula 1 yorumcusu ve TurkiyeF1.com yazarlarından Metin Mete'nin başlattığı #Formula1TürkiyeyeDönmeli hashtag'li çağrı 15.000 tweet'e ulaşarak TT oldu. Geçen yıl Türkiye takvimden çıkarılırken yerimize Bahreyn yeniden yarışlarda yerini almıştı. Ancak 13.5 milyon dolarlık ödeme bile zararda olunduğu söylenirken, Rusya ile yapılan son anlamşanın 40milyon dolar olması ve yeniden listeye girmek için teklifi artırmamız gerekliliği bizi yarışlardan uzak tutacak gibi. Zaten geçtiğimiz günlerde İstanbul Park, 10 yıllığına iş adamı Vural Ak'a kiraya verildi. Vural Ak, bu alanı otomobil ve otomobil sporları merkezi haline getirmek istiyor.

Pilotlardan bahsedecek olursak; eski dünya şampiyonu Schmucher, şampiyonluğundan sonra bir süre uzak kaldığı f1 e geri dönmüştü ancak yeniden pistlerden ayrılıyor. Ünlü pilot 2013'te, İtalyan kart şasi üreticisi Tony Kart için test pilotu olacak. Schmucher  yeni tutkularından birinin de hava dalışı (skydiving) olduğunu belirtti ve her zaman formula 1 'i düşünmek istemediği için yöneldiğini ekledi.

Hamilton ise 2013 sezonunda McLaren pilotu olmayacak, yarışlara Mercedes pilotu olarak devam edecek.


Just Do It

Aktivist bir belgesel aslında kendisi... Amaçları uğruna kendini bir fabrikanın girişine demirleyenler, günlerce aç duranlar kilometrelerce yol gidenler... Evet çıkar uğruna çevreye zarar veren bir çok insan varken bir grup azınlıkta bu yapılanlara dikkat çekmek amacıyla eylemler yapıyor. Neden yapıyorlar? Nasıl yapıyorlar? Bu soruların cevaplarını merak ediyorsanız ya da sizde bu grupların birindeyseniz ve kendinize ait bir şeyler izlemek istiyorsanız bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.

Hazerfen Uçuşu

Bu pazar saat 3 ve 3.30 arası "BOĞAZDA HEZARFEN UÇUŞU" adıyla gerçekleştirilen bir etkinlik havacılık sevenleri bekliyor.

1630 yılında Hazerfen'in Galata Kulesi'nden Üsküdar Doğancılar Meydanı’na gerçekleştirdiği uçuşa ithafen gerçekleştirilen bu etkinlik yoğun kentleşme nedeniyle Galata Kulesi-Üsküdar Doğancılar Parkı hattı yerine Sarayburnu- Şemsi Paşa Meydanı güzergâhında gerçekleştirilecek. Paramotor ile Sarayburnu'ndan Üsküdar Şemsi Paşa Meydanı’na, yapılacak olan Hezarfen Uçuşu, Abdullah Yıldız gerçekleştirilecek.

 382 yıl sonra sizlerde Hazerfen uçuşunu seyretme şansını yakalayabilirsiniz :)


Rekortmen Kahve

       



Kahve bir tutkudur ve kahveye gerçekten aşık olan insanlar vardır. Kokusu bir an da sizi cezbedebilir. Siz de belki bu insnalardan birisinizdir. :) Eğer öyleyseniz Son bir kaç gün Hırvatistan da olmadığınıza üzülebilirsiniz:P
Çünkü;
            Hırvatistan'da bir kahve firmasının kutlamalarında, şehir merkezinde 20 kahve makinasıyla Cappuccino hazırlanmaya başlandı... Etkinlik sonunda 2012 litrelik dev Cappuccino sunuma hazırdı ve bu etkinlikle Hırvatlar guinness rekorlar kitabına isimlerini yazdırdılar.

Zaman makinası mı icat etmeye çalışıyoruz hala?

Aslında eski zamanlara dönüp her şeyi değiştirebiliyoruz da tam olarak kullanma kılavuzuna hakim değiliz.

Mesela yaşadığınız anı, her bir saniyesinden emin olduğunuz dakikaları gün gelir bir şey duyarak sil baştan kurgularsınız. Hayat böyle! Çok değişkenli bir denklemdeyiz ve parametreler değiştiğinde sonuçta birden değişiyor. Yaşadığınız bir anı destekleyen olaylar değişirse alt üst olabiliyor yaşadıklarınız, hissettikleriniz tam tersi olabiliyor. Her şeyi sorgulamaya başlıyoruz. Bulunduğumuz yeri, yanımızdaki kişileri, gülüşlerini, somurtmalarını... O an düşünmediğiniz bir çok değişkeni... Ve alın size zaman makinası...

Kaybolmak

Bilmediğiniz bir yerdesiniz, etrafınız güvenilir mi bilmiyorsunuz ve kaybolmuş durumsasınız... Zihniniz nasıl huzursuzdur, kalp atışlarınız hızlı ve ruhunuz çaresizdir...

Kaybolmuş durumdayım bende hemde kendi içimde huzursuzum, çaresizim... Ne bir pusulam var ne de köşe başına işaret koyduğum bir iz... Kocaman bir boşluk ve ortasında ben...

Hormonlu Domates

Bu yıl 20. si düzenlenen Istanbul LGBT Onur Haftasi kapsamında, 8. kez  homofobi ve transfobi ödülleri olarak verilen "Hormonlu Domates" kazananları belli oldu. 


Ödüllerden bazıları ve verilme sebepleri aşağıdaki gibi;

Kurumlar – AKP: CHP ve BDP’nin eşcinsel hakları ile ilgili yasa önerisini “genel ahlaka aykırı, neslin korunmasına ters” diyerek reddettiği için.

Siyasetçiler – Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek: Türkiye’de gey belediye başkanı olmaması gerektiğini savunduğu için.

Mekanlar – Taksim Mango: Trans kadın bir bireyi erkek soyunma odasına sokmaya çalıştığı ve o trans bireyi rencide edecek davranışlarda bulunduğu için.

Yaşam Boyu Hormonlu Domates – İdris Naim Şahin: Eşcinselliği ahlaksızlık gayriinsani durum olarak tanımladığı için.

TV&Magazin – İkbal Gürpınar: Eşcinsellere hasta demekle kalmayıp onların büyük bir kısmının mutlaka bir erkek çocuğa tecavüz ettiğini söylediği için.


Teşekkürler Evren!!!

Gülüşünüzden rahatsız olan bir adam için iki defa düşünmelisiniz...
Siz mutluluktan gülerken o gülüşünüz yüzünden sizi tenkit ediyorsa, ifade tarzları çirkinleşiyorsa aranıza sınır koymanız gereken birisiylesinizdir. Sizin mutluluğunuzun önüne geçebilecek bir sürü şey vardır çünkü o kişi için.
Her konuda fikir belirtmenizden rahatsız oluyorsa bir adam,  sizin düşünüyor olmanızdan rahatsızdır. Yükselmenizden, başarılarınızdan korkuyor demektir.
Eve geç dönüyorsunuz diye söylenip bunu çevresel faktörlere bağlayıp sonra onunlayken dönerken evinizin dibinden alıp sizi daha uzakta bırakıyorsa,  dönüş saatindeki karışma size olan güvensizliktendir. Ve karşılıklı güven yoksa içinizde bu huzursuzlukla ne kadar yaşayabilirsiniz ki...
Tüm bunların farkına varıp bitmiş bir şeye yeniden başlamakta aynı hatayı yeniden tekrarlamaktır aslında ama bunu yaptıran o kalbinin bir garip çarpışlarının adı her neyse biraz mazoşistlik biraz saflıktır aslında.
Ve bu saflık size çok şey öğretmiştir bir o kadar da yıpratmıştır.
Her şey bitti deyip hislerinizi dizginlemeye çalıştığınızda hakkında bir şeyler duymak, onu telefonla arayan kişilerin hangi sıfatla kayıtlı olduğunu öğrenmek sizi rahatsız ediyorsa, sizi o günden alıp acaba öncesinde şöyle miydi böyle miydi diye düşünmeye götürüyorsa da o yaşadığınız güvensizlik tüm güzel anılarınızı yıkmaya başlar. İçinizde kalan sevgi kırıntıları geçmişinizdeki mutluluklarınızı alıp götürür.

Yine de durup şunları diyebilirsiniz;

"Tanrı size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir... Öyle ki; bu insanlar size yardım edecek, sizi incitecek, acı verecek, sizi terk edecek, sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi sağlayacaktır..." 
Lao Tzu"

Teşekkürler evren gözyaşların ve kahkahaların için...

küçük adımlar

Geçtiğimiz günlerde geyik yaptığımız bir ortamda "buğulu bir cam görsen ne yazardın?" sorusu geldi aniden... bir anda gelen sorulara düşünmeden cevap veririz ya hani içimizde ne varsa o anda...

Ve bende o an boşta bulunup elimi yumruk yaparak çizdiğim küçük adımlardan yaparım dedim. Ardından durup bir düşündüm... Gitmek geliyordu demek içimden; son 1-2 haftada hayatımın farklı bölümleriyle alakalı o kadar farklı sorunlar yaşadım ki kendimden gitmek geliyordu içimden.

Geçtiğimiz hafta açıköğretim sınavlarına telefonsuz gidilmesini fırsat bildim ve çıkışında kendimi yollara bıraktım yürüdüm deniz kıyısında oturdum bir yerde içimdekileri yazdım bir deftere... Beklemediğin bir anda birisinin araması, daha doğrusu beklediğin kişinin aramaması, sonra canım sıkılıyor diye telefona sarılıp birini aramamak, internette dolaşmamak...

İyi gelmişti, deniz sesini dinlemek, gökyüzüne bakmak, düşünmek...

Yeniden denize gitmek lazım mavide bulmak kendimi.... 

Eşik değer

Belki romantikte olurum, ayrılığıma daha da üzülürüm ama olmuyor bir sürü dert bir anda geliyor hiç birine gereken hakkı veremiyorsun ama iyi oluyor belki de hepsini bir arada çıkarıyorsun... Belli bir eşik değeri var sonuçta üzüntünün, sıkıntının da...

Mavi

Şu an dalga seslerini dinliyorum...
Hep mavide buldum ya kendimi, bugün denizin mavisiyim.
Dertlerimi denizin yanında bıraktım.
Bıraktım ki başka denizlere gitsin, okyanuslara kavuşsun.
Okyanuslara ufak gelir bu dertler, bana fazla.

Aşk kırıntıları kaldı



paylaşacak bir şey artık yoksa bir erkekle bir kadın arasında...
aşk kırıntısıyla doymaktansa, tek başıma aç kalırım bu hayatta.

Öyle içten...

İstemediğimiz için, belki de yüzümüze bir çok kez söylenmesine rağmen kabul etmedik gerçekleri. Şakadır dedik, öyle demek istememiştir diye kendimizi avuttuk.
Büyürken annemiz azarladğında ağlarken yine dönüp ona sarılıp susardık ya, en içten sevgileri de öyle sandık. Tartışıp yine sığınacağımızı ya da cidden çok sevdiysek söylenmemize rağmen yine bize dönmesini bekledik karşımızdakinden, ama olmuyor öyle o insanın vücudundan bir parça değilsiniz. İçinde büyümemişsinizdir. Dışında büyürken gözünüzün içine bakmamıştır. Siz bir dakika fazla uyuyun diye kendi uykusundan fedakarlık etmemiştir.
Bu denli içten sevgileri bulabilmek dileğiyle...

Bağlar...

Bağlılıktır öyle ki yaşam kaynağındır köklerin, suyundur vitaminindir... Seni bağlı olduğun insanlar yeşertir, besler, mutlu eder. Kimileri sınır koymuştur o yönde ilerlemez köklerin. Kimisinde sınır yoktur uzanıp gitmiştir köklerin ayrılmak daha zor olur böylesinden. Ama tüm bunların yanında Özgürlüğü tanımlarken bağımsız olmak deriz... Bir ağaç olmak ise hayat belki resimdeki gibi kuşlara bağlar kendimizi köklerimizden kurtuluruz ama bu seferde kuşlara bağlı yaşar olmaz mıyız?

Anne dediğin

Anne dediğin; içinde dışa vuramadığın tepkiler varken ve sözcükler boğazında düğüm olmuşken duyduğun bir ezgiyle oturup ağladığında "ben mi üzdüm seni kızım" diyerek gözleri dolandır...

İyi ki varsın anneciğim..

İnsanlar mutluluğu kaybediyor..

Doğru kabul ettiğimiz şeyler değişti ve hırslar uğruna elimizdekilerden vazgeçtik... Yeterli olanla mutlu olmayı öğreneceğimize fazlalarla mutlu olmayı tercih ettik, hep daha fazlası olduğundan mutluluğu yakalayamadık...



Bağlayanlar...

Bir kuşuz aslında biz gökyüzünde özgürce süzülen... Hani kendimizi bağlı zannediyoruz ya bir yerlere gitmemizi engelleyen bağlarla, her birini kendimiz çiziyoruz aslında. İçimizde kendimizi bir yere ait hissetme duygusu var onun ipleri aslında bunlar, olmasından mutlu olduğumuz ama sınırları olduğunda bırakıp gidemediğimiz için esaret dediğimiz...

Sevme Halleri=)

Uzun zaman olmuştu bu denli hayatımın içinde birini hissetmeyeli... Birini merak etmek, onun seni merak etmesi ve hatta bunlar yüzünden tartışmak... Bu kadar sancılı mı sevgi; bir annenin vücudunda büyüttüğü bebeğini hayatın kollarına bırakması gibi, dışında büyüttüğün bir sevgiyi hayatının merkezine alma çabası... Güzel duygular bunlar sevildiğini hissetmek, hele bir de karşındaki insanın seni anlamaya çalıştığını görmek olsa tadından yenmez ya seninle aynı sancıları mutlulukla yaşadığını bilsen...
Daha güzel olacak ama, yüzündeki gülüşten mutlu olabiliyorsan sadece daha gidecek çok yolun var sevgi (=

Bol sevgili günlerimiz olsun, anlayış içinde...

Yıldız Yaşayan Kütüphane

Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Sorumluluk Kulübü ve Yıldıztog işbirliğiyle  "Hakkında Değil Kendisiyle Konuş!" diyerek sizleri  2. sini düzenlediğimiz Yıldız Yaşayan Kütüphane  etkinliğine çağırıyoruz.

Etkinliğimiz bu yıl 29-30 Mayıs 2012'de YTÜ Bahar Şenlikleri'nde.


Yaşayan Kütüphane hakkında ayrıntılı bilgiye http://www.yasayankutuphane.net/ adresinden, Yıldız Yaşayan Kütüphane hakkında ayrıntılı bilgiye blog adresimizden, güncel haberlere ise facebook hayran sayfamızdan ve twitter heseabımızdan ulaşabilirsiniz.

Bizlere maddi ya da ayni kaynak olacak kişi ya da kurumların, bastırılacak afişlerimizde ve tshirtlerimizde logolarına yer verebilir ve kendilerine Toplum Gönülleri Vakfı tarafından gönderilen Teşekkür Belgesi'ni takdim edebiliriz.

iletişim için;
yildizyasayankutuphane@gmail.com









Kadın Erkek Halleri

toplumsal cinsiyet ayölyesi için fatih üniversitesindeydik bugün :)
yazın gönende aldığım eğitimden arkadaşım Ece ile beraberdim. Sabah erkenden yollara düştük zira Fatih üniversitesi İstanbul'un Edirne sınırında... Ama bizi yıldırmak için yeterli değil tabiki.

Zaman sebebiyle bir sürü atölye fikri arasından seçim yapmak durumunda kaldık. Bir diğerinin kalbi kırılır diye içimiz burkuldu ama şartlar utansın.

Atölyelerimizden bahsedeyim biraz;
*toplum tarafından cinsiyetlere etiketlenen sıfatları irdeledik,
*genel dayatmaların cümlelerde form bulmuş hallerini münazara şeklinde inceledik -savunmadığımız şeylerde hangi fikirlere sığındığımızı gördük-
*doğumumuzdan başlayarak toplumun cinsiyetler üzerinden dayattıklarına değindik;-pembe mavi kıyafetler, masalların içerikleri, oyuncak seçimleri, meslek seçimleri, evlilikte görev bölümleri!..
*ve son olarak gün içinde edindiklerimizi, artılarımızı eksilerimizi konuşarak birbirimizi geri besledik...

Oturumlarda genel olarak şu durumlara rastladık.
 Genel olarak savunmadığımız bir düşünceyle ilgili fikir belirtmemiz gerektiğinde toplumsal normlara sığınıyoruz.
Aile düzeni bozulmasın diye insanlar illaki kendilerinin yapmamaları gereken işleri yapmayı tercih ediyorlar.
Bazılarımız davranışlarına bir başkasının karışıyor olmasından rahatsız olmayabiliyor.
Kadın erkek eşitliği, eşine karşı ve dışarıdaki erkeğe göre değişken olabilir



Genel hatlarıyla bu kadar bahsedebilirim bu günden...
Ama kendi adımıza yaşamımızda denk geldiğimiz cinsiyet ayrımlarını düşünebiliriz belki... Bize hiç sorulmadan önerilen rengin cinsiyetimizin etiketi olması, isimlerin erkek-kadın diye ayrılabilmesi, masallarda 12den önce eve dönmesi gereken ya da sokakta tanımadıklarıyla konuşmaması gereken yoksa kurt tehdidiyle karşılaşan kahramanlar, hayatımız boyunca birlikte olacağımız mesleğimizi bile seçerken o erkek mesleği-kadın mesleği eşleştirmeleriyle karşılaşmak, insan olmanın getirdiği yeme içme temizlik ihtiyaçlaırnı da sanki sadece kadınlar yapsın diye onlara ayrılcalık tanınmış, bir onların yeteneği var gibi var olan duruş, erkeklerin kendileri için bile bunları yapmakttan yüksünmeleri, kadın-erkek buluşmasında hesabı erkeğin ödemesi üzerine olan baskı gibi durumları da iç sorgulama ile bir irdeleyelim derim.

Gerçekten eşit olacağımız zamanlara...

31-03-2012

Sarhoş

İçmeden 'Sarhoş' Olmak istiyorum..! Nasıl mı..! Sen Beni 'SAR' acak ben ise 'HOŞ' olacağım..! :) -küçük iskender-

MESELA diyorum;

Bıraksam MUTFAKTA biriken bulaşıkları,
Çeksem arkamdan kapıyı,
KADIN başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam..!
FONDA Sezen'in şarkıları çalsa; Ben AĞLASAM...
Şişenin dibine dibine vursam..!

MESELA diyorum;
Sokaklardan bütün ERKEKLERİ kovsam,
Bu gecelik evlerinde otursalar..
Korkmadan dolaşsam bütün şehri,
Kimse DOKUNMASA bana,
Bir sandalda sabahlasam...!


Alabildiğince KADIN,
Alabildiğince ÖZGÜR olsam.
Küfür etsem ağız dolusu, utanmasam;
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır,
bu dünyanın ANASI...!

MESELA diyorum;
Bu gecede ben BABASINI satsam.

 -alıntıdır-

Erguvan zamanı

Uzuun bir yolculuğa çıktım gördüğüm bir fotoğrafla... Bir kaç şehir geçtim ve bir kaç yıl geriye döndüm -aslında baya bir yılda neyse yaşım ortaya çıkmasın :P- Aynı mevsimdeyim ve bir camın arkasından küçük bir bahçeye bakıyorum. Şehrin merkezinde bir evin sahip olabileceği büyük bir bahçe bile sayılabilir aslında. Camdan görünen küçük mor noktalar var bir ağacın dalları arasında. Ertesi gün biraz daha büyük noktalar, ve bir kaç gün içinde bir çiçek yığını.

Baharın gelişiyle o gri duvarlar can bulurdu, kasvetini alırdı bu küçük ağaç. Belki sokakta oyun oynama izinlerinin alınabileceğini çağrıştırdığı için belki camdan baktığımda günaydın dediği için belki de mor olduğu için çok severdim bu manzarayı. Bir kaç dal kesilip evi de süslerdi, güzel kokular sarardı etrafı... Tane tane dökülürdü çiçek yaprakları masaya ve masada renklenirdi... Ve sessizce uzaklaşıverirdi, yapraklar yerini güneşe bırakırdı baharı geride bırakıp. O eve veda edişler gibi, çocukluğa hoşçakal demeden büyüyü vermek gibi,  hoşçakal der misin diye sorulmadan sessizce giderdi. Varlığı mutluluk katarken yokluğunu hep sorguladığın hale gelirdi...

Ve Fotoğraftan uzanan yollardan geri dönmek; bir anda yola çıkıp merhaba demek hoşçakal demeden geri dönmek...

omuzlar ve ayaklar

hep birbirimizin omzunda yük olduk, ayaklarımızı yerden kesmemize engel olan...

lanetli pazar

bugünü lanetli pazar ilan ediyorum... Sabah üds sınavı için erken uyanmak zorunda kaldım. Saati kurduğum zamandan bir 15 dakika önce uyanınca nasılsa alarm çalacak deyip uyudum yeniden ama duymadım tabiki alarmı :) neyse koşturuyorum bu arada evde tam çıkıyorum derken apartmandan çıkamaıyorum otomata basıyorum yok kapıyı elle açıyorum yok meğer anahtarla kitliyorlarmış içeriden... Ee sınav sistemi malum bende girişte kavga etmeyeyim diye yanıma anahtar almadım neyse giriş katında oturan bir komşum imdadıma yetişti de tekrar eve çıkmak zorunda kalmadım. Sonra koştur koştur sınav salonuna tam girdim ki yerime oturduğum an sınava başlayabilirsiniz sesini duydum tabi hemen başlayamadım...
Derken sınav bitti, zaten sınavda çok uykum geldi 'ben paragraf sorularını anlamam şimdi' deyip onları sallayıp erken çıktım :D Eve döndüm derken sokakta elektirk hatlarında bir sorun çıktığı için elektirikler kesik ve haliyle zile basıp evime giremiyorum, anahtar nerede;sınav sitemi! telefonla evi ara; sınav sistemi! telefon etmek içinde yokuş yukarı çıkmak gözümde büyüdü ve apartman önünde beklemeye başaldım neyse yine bir komşum imdadıma yetişti ve eve telefon ettim de girdim :)
Bedaş'ı aradık bir kaç saat elektrik gelmeyince o saatte dedi gelmedi bu saatte dedi gelmedi en son aradığımda 10.30 du ve 11de geleceğini iddia ettiler. Derken sokakta bir bağrışma duydum cama çıktım ve ne duyayım. Tamirat işini yapanlar gidiyor ve üst kat komşum durumu soruyor... Adama 11'e kadar tamir edileceği söylendi diyorum o ne bilecek ben çalışıyorum bana sorsanıza diyor. Ee elektrikler ne olacak dedi bu sefer üst kat komşum, elektirikçi de sabahtan beri söylesenize size elektrik bağlayalım diyor. İlk defa böyle bir şeyle karşılaştım. Faz tamiri yapılırken görevlilerden rica edersek faz değiştirip elektrik bağlayabiliyorlarmış. Bilmediğimiz yetmezmiş gibi 12 saattir elektiriksiz yaşamamızda cabası bir de adamdan azar işittik 'binaları dolaştım ben neden istemediniz!!', komşum hemen olaya el koydu; "pankart mı açalım, insanlar neden elektrik istemesin bağlayın tabi"... bir sürü şey işte tüm bunlardan dolayı lanetli pazar bugün!

nerede kıymetliyiz?

Bir insan ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir!
Ne kadar doğru bir söz yanınızda sizi seven birisi yoksa kıymetli değilsinizdir orada. sonbahardaki uçan bir yapraksınız belki de... Bir ağaçtan kopmuş ve mutlaka bir yere konacak ama anını bile bilmezce savrulan...

Bu aralar biraz yoruldum, Beni bilmeyen insanların olduğu ortamlarda olmaktan. Her girdiğim ortam biraz daha samimiyette az mı, yoksa her girdiğim ortamdan çok mu samimi ayrılıyorum da karşılaştırınca böyle görünüyor bilmem. Bir ortamda içinizden geldiği gibi konuşuyorsunuz yanlış anlaşılmayacağınızı biliyorsunuz. Yardım teklif etmek gelmiyor aklınıza, karşınızdakinin içtenlikle yardım isteyebileceğini bildiğinizden ama düşüncesiz oluyorsunuz hiç beklemediğiniz bir anda.
Ve tanındığınız insanlar arasında olmanın iç huzuru, söylediklerinizi tartmamanın, yanlış anlaşılmayacağını bilmenin iç huzuru, mutluluğu ne güzel şeydir aslında...

Afiş severlerdenim

Film afişlerini sevenlerdenim bende, İzlediğim izlemediğim bir sürü filmin afişini somut olarak olmasa da kayıtlı bulunduranlardanım. İçlerinde gezmek, yıllarına göre yorumlamak, konularına göre yorumlamak, döneme göre oyuncuların ön plana çıkarılması döneme göre konunun, yani değişikliklerini incelemek hoşuma gidiyor. 
Bugün taksimden geri dönerken metro girişindeki sergi alanında kulağıma çalınan film müziğiyle kendimi bir anda afişlerin birebir kopyası yapılan tabloların yanında buldum. 'Selvi Boylum Al Yazmalım'da vardı, 'Kill Bill','Moulin Rouge', 'Casablanca' da. Müziklerde filmler gibi çeşitliydi. Sizde taksim yakınlarından geçecek olanlardansanız bir uğrayın derim.

Karışmak

İnsanları anlayamadığım anlardan birisi daha. Ve bu bir isyan yazısı...
Sen hayatıma gereğinden fazla burunu sokan beni, benim bulunduğum ortamı, yaptığım işi, gittiğim yerleri sorgulayan insan bilhassa oku lütfen!

İçinde bulunduğum bir sürü ortam var, bunlardan birinde seninle tanışmış olmam hayatıma karışabileceğin ya da sorgulayabileceğin anlamına gelmiyor. Bulunduğum bu ortamlardan hayatıma aldığım arkadaşlarım, dostlarım var ama herkesi almak zorunda değilim. Merak ettiğin şeyleri bana sormak yerine bir başkasından öğrenmeye çalışıyorsan büyük ihtimal sende bu almadıklarım arasındasın! Lütfen bende senin hayatında olmayayım ;)

Ve üstüne alınırsın umarım; dedikoducu kişilikteki (aman bu kelimeye dikkat sende olmadığına inancım büyük, sende yeni yeni farkına varmışsın ve söylemekten çekinmez olmuşsun )  insanlar gibi yanlışı söyleyeyim doğrusunu öğrenirim ayağına ikinci kez yatıyorsun benimle ilgili konularda ilkinde tersledim diye şaşırdın, ikincisinde direkt söylemiyorum dolaylı anlarsın diye buraya yazıyorum3. de farklı olur.


 Bunun dışında konuştuğum bir konuyu başka bir yerde anlatan arkadaşlarım, bırakın insanlara anlatacak bir şeylerim olsun. Nasılsa anlatırsın samimiysin diye karar vermeyin benim yerime. Gerçekten anlatacak olsam bile bunun kararını ben verebileyim. 



ihtiyaçlar

İhtiyacımız olan her şey fazlasıyla vardır belki de elimizin altında ideallerimiz için... Sadece kullanmayı bilmiyoruzdur...

Dali özler

3 yıl önce Sabancı müzesindeki "İstanbul'da Bir Sürrealist: Salvador Dali" başlığıyla buluşmuştu tabloları bizlerle. Bizimle yani ben ve şahinderle buluşmaktan pek memnun olmayabilir aslında ya da aksine çok mutlu olmuştur tablolarıma deli gözüyle bakan bu insanlar var diye ama bilemiyoruz işte bunu:P en son gülmekten yerlere oturuyorudk ki tablo isimleri sebep oluyor buna hep :D

Bu sene de gezi arkadaşım zenci ile gittik sergiye. Gül kafalı insan figürüyle dali Ispartalı'ymış diye başlayıp, yok bu tabloda diş fırçalamanın öneminden bahsediyor diye son bulduk. Her tablonun önünde durup gülme krizleri geçirdik yine. Ama milim milim ilerleyen kuyruktaki tabloları inceleyen insanlar kim bilir ne itici gözle bakmışlardır bize:D:D:D
Neyse bir başka sergide yine yorumlarımızla geleceğiz :)

Kaybedince farketmek

Big Fish filmini izledim az önce, hikayeler anlatan bir babadan bahsediyor ve bu hikayeleri bir çok kez duyduğu için sevmeyen oğlu... Fazla abartılı geliyor ona hikayeler ve bir sürü ortamda duyduğu için anlamsız. Gerçekliğini yitirmiş artık. Ama bir bakıyorsun bir kayıpla yüzleştiğinde hikaye kahramanları gerçek. Çok geç anlıyorsun gerçekleri kendinin yok ettiğini.

Hayatta böyle işte kendimizi olayları kötü yanından görmeye şartlıyoruz. Basit görüyoruz büyük mutlulukları. Bizim doğum hikayemizin önemsenerek anlatılması abartılı gelebiliyor. Off yine mi abartıyorsun diyebiliyoruz. Ama o insanın gözünde ne kadar önemli olduğumuzu, bizi kelimelere sığdıramadığını bir hastane köşesinde anlayabiliyoruz.

Ve duymayı beklediğimiz sözleri ancak giderken söylemeye cesaret ettiği için kaybederken birini, geçmişteki mutlulukları kazanıyoruz ama kayıp mı kazanma mı tartışılır.

Eğlenceli hikayelerle yaşamınızı sorgulamak isterseniz iyi bir film diyebilirim.

İyi seyirler...

Ineta...

seminerdeyiz!!!
Bugün ilk günüydü duyurmak için biraz geç kaldım sanırım ancak etkinliklerin devamı oluyor ve ilgisinin çekenlerin takip edebileceği bir platform. Ineta nedir için bir röportaj...
Konuşma konuları birbirinden farklı ancak sizde yeniyseniz benim gibi araştırabilecek bir sürü başlık kazandırıyor...

14 Şubat Eylemi

Her yerde kalpler, kırmızı figürler, aşk sözleri... Kapitalist sitemin dayatımıyla hediye günü olarak adlandırdığım bir sürü saçma gün. Herkes için ortak özel bir gün. Ve aynı amaçlara dayanan bir kutlama 'sevgilim olduğun için' 'annem olduğun için' özel değil ya da görünce gerçekten snei hatırlattığı için alınmayan bir hediye zoraki aranılıp bulunulmuş belki off ya denilip sana uygun olmadığına inanılarak alınılmış bir şey.. Neyse söylenmicem bu günlere!!!
Şimdi gelelim yazının amacına tabiki söylenmek değil(ama vesile de oldu hani)
sevgi günüyse birileri sevgisi için kutlama yapıyorsa buyurun sevgi tanımlarının yanlışlığı adına da bir duyuru yapalım. 'Kadın Cinayetlerine Karşıyız' topluluğu şu soruları soruyor ve bizleri eyleme çağırıyor;

Egemenlik ve sevgi bir arada durur mu?
Ya eşitsizlik, baskı, zorlama, yasaklama...
Kıskançlık sevgiye dahil olabilir mi?
Peki ya şiddet, taciz, tecavüz...
Ölümle biten sevgi olabilir mi?
Hangi hediye hepsini unutturabilir?

Eylem yeri ve zamanı ise şöyle;
Taksim Demirören alışveriş merkezi, 14şubat 12.30

Sevgilerin anlamlı olabilmesi adına..

bulutsuz gökyüzü

Aklına gelen bir şeyin arkasından gözyaşı dökmek, bir bulutun içinden atamadığı bir kaç damlayı sonradan yollarda kaybetmesidir... Ve sonunda bulutsuz bir gökyüzü olur rüzgar damlaları aldıkça...

sekreterin de tıbbisi varmış

Bugün bir haberde denk geldim bu terime, meslek liselerinde bölümü olan bir meslek aslında. Haberlerde atanamamış olmalarından bahsediliyordu...
Bu meslek grubu;  hastaların muayeneye hazırlık, kabul ve dosya işlemleri yapmak tıbbi, idari ve istatistiki dokümanları hazırlama bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişiymiş.
Belki bir çoğunuzun benim gibi ismini duymadığı bu meslek grubunda bile atanmayı bekleyen bir yığılma var. Bunun yanında işsizlik kurslarında bu meslek alanına dair yetiştirme kursları açılmış. Ama biz de meşhurdur çalışana doymuş meslek gruplarına çalışan (pardon çalışamayan) yetiştirmek ve bu mesleklere yönelmek...
Bu da böyle bir bilgi işte :D

if

Son zamanlarda if deyince sadece kodlar aklıma gelsede bir de bağımsız film festivali vardı diye zihnimde canlandı yeniden son günlerde duyurularla beraber... 16-26 şubat tarihleri arasında gerçekleşecek bu sene festival, takvime ve filmlere buradan ulaşabilirsiniz...
Bu yıl sadece haftasonlarındaki filmleri inceliyorum ki diğerleri içimde kalmasın.
Sizlerde film severlerdenseniz belki aynı filmi izleyenlerden oluruz=)
vee sevimli !f küpleri

c# ile mail gönderme

Ee yazıların arasında kodlarda olacak demiştik gelsin o zaman :)

Mail gönderme üzerinde duracağım bu yazıda.

Kod bloğunuza aşağıdaki kodları eklemeniz gerekli. Bunun yanında ben gmail'den mail gönderdiğim için ona göre aktaracağım. Mail hesabınızdan da yapmanız gereken değişikler şu şekilde;

settings'ten
"forwarding and POP/IMAP" seçilir ve
IMAP Acess'te status "Enable IMAP" olarak değiştirilir...




 MailMessage mail = new MailMessage();
 SmtpClient SmtpServer = new SmtpClient("smtp.gmail.com");

 mail.From = new MailAddress("yourmailadress@gmail.com");
 mail.To.Add("othermailadress@qwe.com");
 mail.Subject = "baslik";
 mail.Body = string.Format("metin");
 mail.IsBodyHtml = true;
 SmtpServer.Port = 587;//gmail hesabınız için
 SmtpServer.Credentials = new System.Net.NetworkCredential("yourmailadress@gmail.com", "yourpassword");
 SmtpServer.EnableSsl = true;

 SmtpServer.Send(mail);

kaçmak mı kimden neden

koşarken kaçamadığım kendimdi
Ve ben koşarken sadece kendimden kaçıyordum
Böyle bir çelişkide yaşadım

yeni yıla sürpriz=)

yeni yılın ilk günü uzun süredir görüşmediğimiz bir ekip bir araya gelelim dedik... İstanbul'daydık hepimiz ama bir anda görüşememiştik bir türlü.  Bugünü ayırmıştık birbirimize ki içimizden biri büyük bir süpriz yaptı arabayla nereye gittiğimizi anlamaz şekilde yola bakıyorduk ki bir anda darülacezede bulduk kendimizi... Noel baba gelmemişti bacamızdan ama insanların neler yaşadığını görmüş olduk burada.

Yaşanılan ortamın şartları iyi değildi. Sevdiklerinden uzaktı, gözleri yoldaydı hepsinin. Belki de sevdiklerinden çoktan vazgeçmişlerdi. Ne hikayeler vardı içeri de. İlk girdiğimiz odada üç nesil vardı. En yaşlı olan teyze torunum ve kızım diye bahsetmişti diğerlerinden, aralarında kan bağı yokken. Ama birbirlerine öyle kenetlenmişlerdi ki. Aileydi onlar... Başka bir oda da çocuklarını mahkemeye verip burada kalma isteğini yerine getirmeye çalışan bir amca...
Tüm bu hikayeleri bizi oraya götüren arkadaşımızdan sonradan öğrendik. ne hayatlar vardı gözümüzden uzak o duvarlar arkasında... Daha sık ziyaret edilmesi, yalnızlıkların paylaşılması gereken bir yer burası...
Sizlerde buluşma noktanızı darülaceze olarak belirlersiniz belki de birinin yalnızlığıyla sohbet edersiniz kısa bir süre de olsa...