sevinin küçükler:)

               23nisandı takvimin gösterdiği zaman. İçimizdeki çocuk daha büyümediği için bir yerlerde bir kutlama bulmak istedik. Ama ne 9da okulda toplanmamız gerekiyordu o eski günler gibi ne stadyumda zorunlu görevimiz vardı... Peki kutlamadan olur muydu hiç? Tabiki olmaz:) Bizde toparlandık 4yapraklı yonca projesine devam ettiğimiz hastanemize, çocukların yanına gittik.
    
               Bu planlarımızı yaparken, tegv de gönüllülük yapan bir arkadaşımla karşılaştım. Şans bu ya öyle bahsetmeye başladık 23nisan, çocuklar... Birden arkadaşının palyaço kıyafeti olduğunu öğrendim. Bırakır mıyım hiç çocuklara palyaçoyla birlikte gitmek varken:) aldım kıyafetleri düştüm yollara:D Hepimiz bir yerlerde palyaço olduk, ee büyükte olsak çocuklarız biz hala. 
        
               Önce balonlarımızı şişirdik coşkuyla, süsleme yaptık sınıfları süsler gibi, bayraklar donattı her yeri. Sonra palyaço makyajı, kıyafeti düştü halil yollara... çocuklar mı çok eğlendi siz mi dersiniz bilmiyorum açıkcası. Ama biz daha mutlu olduk yüzlerindeki tebessümü görünce..

              o zaman yirrmii üç nisaaaan kutluuu olsuuuun .. sevininnn küçükler övünün büyüükkkler yirrmii üç nisaaan kutluuu olsun:)

               

bir yumak sevgi...

                 Birgün tanımlayamadığın bir sevgi yumağı bulursun içinde; yumağın ucundan tutmuşsundur bir an o heyecanla tüm ip dolaşıvermiştir içinde. İpin diğer ucu sevdiğin kişidedir.  Her hareketinden etkilenirsin, gerginlik olsa hemen hissedersin... Ee içinde dolaşmış durumda...

                Sevdiğin çekip gitmeye kalksa içini bir sıkıntı kaplar, ipin ucu onda ya çektikçe düğümler oluşur içinde. Birçoğu belki açılmazlar bir daha, içini acıtırlar hep. Bir bölümünün ise düğüm olmasını engelleyebilmişsindir. Sadece dolaşmıştır onlar. İpin ucunun o karmaşanın içinden geçerek, teker teker kurtarması gerekir seni bu sıkıntılardan. Ama tabiki bunu yapabilmesi için iyi bilmeli seni, seni ve yollarını..

Parlayan Tanecikler

               Çok gülen insanlar aslında ağlamaktan çok korkanlardır.
              
               Ağlamaya çok müsait yapıları vardır, birçoğuna göre fazla duygusallardır ama açıkta yaşamayı sevmezler duygularını. Üzülmesi gereken şeylerin farkındadır ya da ciddi üzüntüler değilse onlardan heyif çıkarmasını öğrenmiştir. Birçoğu kendisiyle bile dalga geçmeyi bilir. Onu bildikten sonra zaten pek takmazsın birşeyi.
             
               Dudaklarının tebessümünü sağlayan kasların diğer uçlarını gözyaşı bezlerine bağlı zannederler. Bıraksalar bir an gülümsemeyi gözlerinden parlayan tanecikler boşalıverecektir, içinde binlerce duyguyu barındıran parlayan tanecikler.

               Sonra gözyaşlarından korktuğu için o anda da gülecek birşeyler arayacaktır. Çünkü o gözyaşlarını güçsüzlüğün göstergesi olarak kabul etmektedir. Yanında ruhunun kapılarını açtığı birileri olduğunda ağlar sadece. Oysa gözyaşları da güçtür. Onlarda kendini ifade etmenin yoludur. Anlayanlar için neler neler barındırırlar.

Picasso-Suite Vollard Gravürler

               15şubat tarihinden beri İstanbul Picasso tablolarnı ağırlıyor. Pera Müzesinde iki katta sergilenen eserler 18nisan tarihine kadar ziyaretçilerle buluşacak. hoşçakal niteliğinde, biraz geç kalmış bir ziyaret oldu benimkisi de. Eğer sizde daha ziyaret edemediyseniz süre ayırıp hoşçakal diyebilirsiniz.

                ilk etapta çizimleri anlamakta güçlük çekenler içinde, sanatçının çalışma anındaki kayıtlarından oluşan videoyu öncelikli olarak izlemelerini tavsiye ederim. Zira ilk olarak insan figürü algıladığımız bir tablonun içindeki horoz figürünü balık figürünü görebilmenin yolu bu. Belki de videoyu izleyerek bir tabloyu çizmeye başladığındaki anıyla bitiş anına kadar insanların tablodaki yer değişimleri güneşin doğuşunu ve batışını, yani o tablonun yaşamını öğrenebilirsinz.


Pablo Picasso
                İspanya'nın Malaa şehrinde 1881 yılında doğan Picasso'nun aslında çok uzun bir ismi vardır; "Pablo Diego Jose Francisco de Paula Nepomuceno Crispin Crispiano de la Santisima Trinidad Ruiz y Picasso" . Bunun sebebi bölgedeki ailelerin inançları; aileler, isimlerin çocukların başarılı olmalarında faydası olacağını düşünüyorlar.
              
                 Pera Müzesindeki sergi, sanatçının gravürlerinden oluşan 'Suite Vollard' adlı sergisi. Sergide 100 eser mevcut. Eserlerin tümü Fransız sanat tüccarı Ambroise Vollard'ın siparişi üzerine yapılmıştır.
       
                 Ambroise Vollard 1890 da Rue Lafitte'te açtığı galerisinde pek çok sanatçının yapıtlarını sergilemiştir; Van Gogh, Cézanne, Nabi'ler, Degas, Gauguin, Picasso ve başka sanatçıları dünya sanat pazarına tanıtmıştır.

                   Yüzyıl sonunda Paris'te Vollard, Pablo Picasso'yla sanatçının Paris'e 1901deki ikinci gelişi sırasında tanışmıştır ve aynı yılhaziran ayında Picasso'nun Paris'teki ilk sergisini açmıştır. İkili tanışmalarından, Vollard'ın ölümüne kadar(1939) yakın ilişki içinde bulunmuşlardır.
         
                    1930lar Picasso'nun sanatsal üretkenliğinin doruklarında olduğu yıllardır. Bu döneme ait gravürler; aşk, çıplaklık, erotizm, tutku, kaos ve mitoloji izleri taşır.

                     Suite Vollard, düzen ve şiddet, klasisizm ve biçimbozum, dinginlik ve kaos arasında gidip gelen Picass'nun yapısını yansıtır. Ayrıca Picasso'nun derin Akedeniz kültürünün izleride görülebilir.

                     Günümüzde baskılar çeşitli özel ve kamusal koleksiyonlara farklı adetlerle dağılmış durumdadır ve sergide yer alan 'Fundation Mapfre' ye ait bu set gibi az sayıda seri bütün olarak korunabilmiştir.

                      Serginin barındırdığı tablolardaki konular temel olarak altı bölüme ayrılır;
                      3 Ambroise Vollard'a ait portre
                      5 Aşk savaşı olarak anılan baskı
                      46 Heykeltraşın atölyesi konulu kompozisyon
                      4 Rembrandt temalı kompozisyon
                      15 Minotor başlıklı baskı
                      27 adet çeşitli kompozisyon


-------------------------------------------------------------------------------------------
sergi 17şubattaki 'Suite Vollard Günleri Pablo Picasso hakkında söyleşiler' , 27şubattaki 'modernizm, erotizm ve Picasso', 13 marttaki 'Picasso'yu yeniden düşünmek: Barcelona'da Picasso projesi oturumlarıyla da desteklenmiştir.

98yıl sonra söylenenler

bir amerikalı, Morgan Robertson. 1861de doğdu ve gençken denizcilik yaptı.sonrasında bir süre kuyumculuk bir sürede yazarlık yaptı. ve bu dönemde bir kahin gibi titaniğin hikayesini yazdı farklı isim aynı hikaye..
14 yıl sonra 1912 yılında 14nisanı 15nisana bağlayan gecede hikayedeki gibi asla batmaz denilen bir geminin katili birden bire ortaya çıkan bir buzdağı olacaktı.  hikayedeki başka benzerlikler ise; hikayede geminin adı 'titan'dı. kitaptaki gemi Southampton limanından yola çıkıyordu ve 14yıl sonra titanikte bu limandan yolculuğa başladı. titan 248 metre iken titanik ise 252metre. her iki gemide 3000 kişilikti ve titanikte 2224 kişi vardı, gerçekte 1500kişi ölüyor romanda ise 1513 kişi...

bir başka kahin ise ünlü ingiliz gazeteci William T.Stead, o ise 20yıl öncesinde yazıyor hikayesini. kendi yazısında kurtuluyordu, herşeyin romanındaki gibi olduğunu farkedip belkide yaşayacağını düşünerek bindi o gemiye ancak ölüler arasında o da vardı. gerçek bu sefer aynı değildi.


titanik'in batımıyla ilgili çok farklı yorumlar vardır. Hattta bir tanesi;gemide ABD de gizlice satılmak üzere götürülen lahit ve mısır kralının mumyası vardı. ve bu hırsızlık olayı tanrıları kızdırmıştı gemi de bu yüzden batmıştı.



ve üzerine bir çok söz söylenen, filmler çekilen geminin batışının üstünden 98 yıl geçti...

istanbul festivale doymuyor:)

istanbul festivale doymuyor:) sürekli bir yerlerde festivaller.. bende sınavlarım başladı başlıcak oluyor bitti derken katılmaktan pek eksik kalmadım onlara ama yazıya dökmekte biraz geç kaldım.

Şuanda hala İKSV film festivali devam ediyor. Ayın 3ünde başlamasına rağmen ben ancak 12sinde filmlere başlamaya fırsat bulabildim. ilk filmim 'nowhere boy' john lennon'ın hikayesini anlatıyor... teyzesinin yanında kalış sebebi, annesini tanımaya başladığı dönemleri, müziğe başlama hikayesi ve grubun oluşumunu anlatıyordu... izlemeye fırsta bulduğum diğer filmlerde 'annemi öldürdüm' ve 'aşkın son mevsimi'. Annemi öldürdüm çocuklar ve anneleri arasındaki iletişim, anlaşmazlıklara rağmen devam eden o garip sevgi anlatılıyor ve aşkın son mevsiminde ise tolstoy'un aşkı anlatılıyor. filmleri beğendiğimi söylemeden edemeyeceğim. son filmim ise pazar günü sabırsızlıkla bekliyorum.... eğer 18ine kadar sizde zaman bulabilirsiniz numarasız biletlerle filmlerden birkaçını izlemek için hala fırsat bulabilirsiniz..

herkese iyi seyirler:)






şuan devam edenden bahsettikte bitmiş olanlardan da bahsetmezsek olmaz; 13. İstanbul Kukla Festivali

kukla kelimesiyle ilk olarak pinokyo ile ve gepetto ustanın hikayesinden tanışmışızdır. bir peri gelir pinokyo gerçek bir çocuğa dönüşür. şimdi kuklalar başka, ustalar başka ve kuklalara can veren bir peri yok ama bir kukla festivali var. istanbul avrupa kültür başkenti ajansı desteğiyle hayata geçirilen 'Dünya kuklası istanbulda' etkinlikler dizisi 21 mart dünya kukla gününde başladı. bu yıl 13.sü düzenlenmiş bulunmaktadır.

Ben festivalde unjo adlı gösteriyi izleme fırsatı bulabildim.. Unjo; bir japon halk hikayesi olan 'syojo' yeniden canlanma üzerine bir öyküdür. yumehina group hikayeyi yeniden yorumlayarak içine günümüz japonyasının komedi konularınıda eklemiştir. oyunda ölüyü taşıyan bir maymun var. yolda ölünün ve maymunun başlarına gelen bir dizi olaydan bahsediliyor.

Festival kapsamında; sözlü kültür mirasına kabul edilmesi onuruna, yaşayan üç karagöz ustamız; tacettin diker, orhan kurt ve metin özlene festival başında birer plaket takdim edildi. Türkiye’deki Karagöz sanatçıları üzerine hazırlanmış 3 ayrı belgesel filmin gösteriminin yanı sıra kentin çeşitli bölgelerinde yapılacak atölye çalışmaları ile ilgi çekilmeye çalışılacak.

festival sergilerle de istanbul metrosunda ve kukla istanbulda destekleniyor. sergiler 16mayısa kadar ziyaretçilere açık olacaktır...

Kukla festivalinden bahsetmişken birazda kukla tarihinden bahsedelim. Kuklacılık tarihi binlerce yıl öncesine dayanıyor ama kesin başlangıç tarihini bilen yok. İlk gölge kuklalarının Yunan felsefesinde yeri var. Yunanlılar, teatral sunumlara çok meraklıymış; ama büyük organizasyonların çok pahalıya mal olması da tiyatro oyunlarının az sergilenmesine neden oluyormuş. Üstelik her şehirde büyük tiyatro salonları yokmuş. Bu da sanatsever Yunanlıları başka arayışlara itmiş ve hikâye anlatıcıları, tek kişilik performans sanatçıları ve kuklacılar, köyden köye dolaşıp gösteriler yapmaya başlamış. Aristo ve Plato’nun eserlerinde kukla tiyatrolarından bahsedilir.


Başka bir görüşe göre de kuklacılık ve gölge oyunu ilk defa Çin’de ortaya çıkmış. Çinli kukla sanatçıları, çeşitli hayvan derilerinden yapılan kuklalar kullanmışlar. Dünyanın çeşitli yerlerinde yerleşmiş olan kabilelerin dini seremonilerinde de kuklaların kullanıldığı biliniyor. Ortaçağ’da da Hristiyan kilisesi öğretilerini halka aktarmak için kuklalardan faydalanılmış. Mısırlılar’ın kilden ve topraktan kuklalar yaptıkları da kanıtlanmış durumda.

14. ve 15. yüzyıllarda kukla gösterilerine mizah unsuru eklenmiş. Sokaklar ve fuarlarda oynatılan kuklalar halkın en büyük eğlencelerinden biri olmuş. 16. yüzyılda kuklacılık Avrupa’nın her yerine yayılmış. İpli kukla operaları çok popüler olmuş.


17. yüzyılda el kuklaları yaygınlaşmaya başlamış. Kullanması ipli olanlardan daha kolay olan bu kuklalar taşınabilir küçük sahnelerde sergilenirmiş. Bazı kukla karakterleri halk arasında çok ünlü olmuş. Bu dönemde kukla sahnelerinde politik konulara sıkça yer verilmiş.



Bunların yanında birde katılamadığım Genç Klasikçiler Festivali gerçekleşti..

ilk konseri 21 martta yapıldı. klasik müzikte önemli isimlerin yer aldığı festivalde konserlerin tümü  Kağıthane'deki okullarda yapıldı. Atatürk ilköğretim okulu, O.Faruk Verimer ilköğretim Okulu konser alanlarından bazılarıydı. Etkinlikte yer alan sanatçılar ise; Naz Altınel, Deniz Bayhan, Sesim Bezdüz, Marina Cincaradze, Ayça Çetin, Danae Dakou Doerken, Suay Doğanay, Meriç Dönük, Bengisu Gökçe, Simge İster, Charikleia Kanatidou, Oya Karabey, Turan Manafzade, Tuğçe Mengüç, Angela Otçuoğlu, Semin Öztürk, Birce Polat., Duygu Sungurlu, Gülnare Şekinskaya, Ayşegül Şişman, Sevil Ulucan, Esin Yardımlı, Melis Yüksel, Abuzer Manafzade, Altuğ Akınsel, Anton Trofimov, Apostolos Palios, Bilal Güncan, Çağdaş Engin, Dimitris Karakantas, Fahrettin Arda, Fatih Ataoğlu, Salihcan Gevrek, Umut Şengün, Eksik Beşli, İsis Quartet,  Klez Mez, Mızıkçı Melodiler, Nehir Trio, Noesis, Novavon Flüt Quartet... 
bir yenisini kaçırmamak dileğiyle:)