öyle kısa bir özet son günlerden:)

Haziran ayında alınan diplomayla okul hayatının verdiği stresten uzaklaşıldığı onaylanmıştı. Hoş devam eden formasyon ve açıköğretim var hala ama onlar matematik bölümündeki sınavların stresiyle karşılaşabilir derece de değil. Sadece formasyon derslerinin organize olunamayan bir şekilde bizi SEM ve eğitim fakültesi arasındaki koşturmaları stres yaratıyor. Ee gelelim üniversite bitti de ne oldu?? Yaz aylarını da hep İstanbul'da geçirmiştim bölüme başladığımdan beri, hem okul erken bitsin diye üstten alınan dersler hem de kalınıp alınan dersler buna sebep oldu tabi(okulda erken bitmedi son yıl şaka gibi 2şer ders aldım ya o da ayrı bir konu :D:D:D )
Neyse demem o ki uzun bir yaz tatili yaşamadım bu sürede, bu yüzden iş bulma sürecini erteleyip dinlenmek gerekliydi. Nasılsa sonra hep çalışılırdı... Eskişehir tutkum vardır çocukluğumu paylaştığım arkadaşlarımla sabah akşam gezmelerim... Bunların tadını çıkardım hep.. Tog projelerine devam ettim Eskişehir'deki ekiple... Ulusal eğitimlere katıldım ve son günlerinde artık sıkılmaya başladığım bir tatil geçirdim... 
İstanbul'a formasyon dersleri için geri döndüm ki bomboş bir zaman dilimiyle karşılaştım. yaz boyu görüşülemeyen arkadaşlarda 1-2 hafta da bitti.... Ve artık iştir stajdır aramaya başlama vakti gelmiş oldu. Zira boş boş oturmak beni deli etmekten başka bir şey değildi. Şimdi yeten 7-8 saatlik uyku yetmez olmuştu çünkü 'yapacak bişey yok uyuyayım' diye devam eden bir süreç alıp götürüyor insanı. Tam bu anda bir arkadaşımın da çalıştığı şirketle görüştüm ve staja başladım. Eğlenceli deli dolu bir yer... Benim sessiz kaldığım bir ortam ki gerisini siz düşünün =) Yardımcı olmaya hevesli insanlar var, gırgır şamata zaten. Çalışma saatleri biraz normalin üstünde ama eğlendiğiniz için çok gelmiyor o da.
Başladığım ilk günler ruhen çok yorgun olduğum bir döneme denk geldi bu yüzden ilk tanınma ve tanışma anında biraz soğuk bir dönem geçirdim kendi iç etkenlerimle. Evle ilgili yaşadığım sorunlar oldukça iç huzurumu bozmuştu hafta içleri internetten evleri ezberler hale gelip hafta sonları ev bakmaya gidiyordum. bir yandan neresi olduğu belli olmasa da taşınma kesin olduğu için eşya toplar olmuştum. Bir de formasyon derslerinin sınavı, yoklaması iç sıkıntısı... Ama hepsi geçti gitti şimdi Sil Baştan başlama vakti. Zamanımı bir şeyler öğrenerek geçirir oldum. Evimde iç huzuruyla oturuyorum. Daha ne olsun=)


Mavi

Mavide uçmak istiyorum.
Kanatlanıp yükselmek
Ardımda bir şeyler bıraktığımı bilmek.
Mavide uçmak istiyorum,
Mavide umut bulmak...
Siyahı pembe yapmak
Sonra pembeleri mavileştirmek...
Mavide uçmak istiyorum
Sonsuza varmak mavide...
30.04.2007
(ev toplarken bulunmuş kağıtlardan =)

havuz problemi ve hayat

Hayat bir havuz problemidir. Havuzu dolduran musluk sizin sevinç (hayat) kaynağınızdır. Her yaşanılan hayal kırıklığı da havuzunuzu boşaltan musluğun ağzının genişlemesine sebep olan bir çentik. Eee tabi günler geçtikçe havuzun boşalma hızı dolma hızından daha fazla olur. Ya sonra??
Eğer yaşınız çok ilerlememişse daha ya da çok uzun süre hayal kırıklığı almadan sevince sahip olabilmişseniz hala hayat dolusunuzdur. Ama diyelim ki yaşınız oldukça ilerledi, hayatın zorlu yollarından geçtiniz... O zaman sizin için üzgünüz. Siz artık hayat dolu değilsiniz ve olamazsınız... Zaten daha o çentikleri tamir edebilecek bir şey bulunamamıştır.

deprem kolisi

son yazımda birinin koli hazırlanılmasından bahsetmesi gerekiyor demiştim ki yapmışlar bile :)
Tog çatısı altındaki gönüllü arkadaşlarımında yardımcı olduğu kayıt için tıklayınız

zor günler...

Zor günlerde hani barışırız ya küs olduklarımızla, öyle umut ediyorum ben... Dostluklarımız büyüsün kötü günlerden uzak kalalım. İnsanız birbirimizin yaralarını saralım.
Bu büyük depremden bir kaç gün önce duyulan şehit haberleri illaki içimizi yaralamıştır ama bizi insan kimliğimizden uzaklaştırmamalıydı. Neredeyse nefes aldığını face.e yazan insanlar birden 'oh olsun', 'Allah'ın sopoası yok' gibi paylaşımlarda bulunmaya başladı. Kendini bilmez program sunucuları insanlıktan uzak yorumlar yapmaya başladı. Tüm bunların içinde depremde bir çok insan hayatını kaybetti ama daha fazla insanlık bedenlerini terk etti.

Ve bunların yanında yine vicdan sahibi insanlar yardımlar düzenlediler. Kargolar destek oldu, belediyeler yardımlar toplayıp ulaştırdı.  Ama deprem bölgesi organizasyondan o kadar uzak ki bizim TOG'dan yardım için giden arkadaşlarımıza kriz masasında çalışsanız bizim yanımızda bile denilmiş vay oradaki yardım bekleyenlerin haline.Televizyonlarda yapılan programlarda belediye başkanı valiye, kızılay müdürüne yetişemiyorsunuz dedi ama yıkılan evleri sayarken merkezdekileri söylemeden öteye geçemedi. Gelen yardımları söyleyemedi... 3yıldır görevde olmasına rağmen eski belediyenin deprem hazırlıkları yoktu dedi... Ve bizleri bu tedbirsizlik bir kez daha öldürüyor. Soğuklar hastalıklara sebep oluyor.
Ve tüm depremlerde söz konusu olan binalar... Çürük yapılar işte içinde sıcacık uyuduğunuz, hırsızlardan koruyacak çelik kapısı olan eviniz ama bir kaç saniyede başınıza yıkılan eviniz... Ah ne kötü insan canına değer verilmemesi :(


Gelelim yardım kampanyalarına deprem haberleri duyulmaya başladığı andan itibaren üniversitemizde bir etkinlik fikri ortaya çımaya başladı. Akşam internet üzerinden duyurulara başlandı. battaniyeler, kışlık giysiler öncelikli olmak üzere yardımlar kabul edileceği duyuruldu çok yoğun destek görüldü ilk etapta 650 koli gönderildi bunun haricinde devam edildi ve 250ye yakın koli daha hazırlandı. Hepsi canım arkadaşlarım tarafından incelendi öyle hazırlandı. Ancak bu yardım konusunda da dikkat göstermemiz bilgilenmemiz gerekmekte. Kadın pedi, bebek maması, bebek bezi, temiz iç çamaşırı çorap konusunda medyanında desteğiyle bir bilinçlenme yaşanmış ama. Hala evimdeki fazlalıklardan kurtulayım tarzında insanlar var. Birde sanırım oradaki insanların çamaşır yıkama fırsatları olduğunu düşünenler olacak ki kirli kıyafatler vardı... fazlalık ifadesine geri dönecek olursak kravatlar renk renk gönderilmişti, buzdolabı süsleri birbiriyle yarışıryordu, şifon bluzler bile vardı belki şık bir toplantıya katılması planlanılmıştır, ip askılı kroveze yaka elbiselerde yaz günü palaja gitmek için uygundu...Ama mis kokulu kıyafetlerde vardı. Bu kıyafetler içinde (gönderenler görürlerse eğer) ben şahsen, kendileri için giymeğe hazırlanmış kıyafetlerle eş değer tuttukları için teşekkür ediyorum... Belki bir 'deprem teyze' de çıkıp bu yardımların hazırlanmasını anlatmalı bu depremden sonra... Deprem dedenin masaların altına saklanın dediği gibi.. Kolilere üşenmeyip taş koyanlara ise hiç bir söz söylemek istiyorum...

Yurdumun güzel insanları yaralarınız çabuk sarılır umarım... Başınız sağolsun...

Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları Iptal Edildi

Cumhuriyet tarihinde bir ilk!!! 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları başbakanlık tarafından iptal edildi. Sebep olarak Van Depremi ve Depremden dolayı üzüntümüz öne sürüldü. Gündeminde Van Ziyareti olan başbakan ne Van'a gitti ne de kutlamalara katıldı.
Nerede o eski Cumhuriyet ruhu diyorum. Şevkle kutlanan bu tarih, okunan şiirler, yüreklerde hissedilenler... Kutlamalar revize edilirdi belki biraz buruk geçerdi ama iptal edilmemeliydi.Okullarda kutlamalar yapılmadı.Halbuki düzenlenen kutlamalar içinde bu üzüntü de okunacak şiirlerde vardır. Hiç olmadı 1dk.lık saygı duruşu yapılıp İstiklal Marşı okunabilirdi. Ama birileri istemedi...

Bir arkadaşımda gördüğüm yazı belkide durumu ifade ediyordur;
Başbakan 29 ekim'deki van ziyaretini ertelemiş. Van'da yoksun, törende yoksun, mecliste yoksun, doğruyu söyle hayatında başka bir ülke mi var?

Android nedir?

Açık kaynak kodlu, linux tabanlı, mobil cihazlar üzerinde çalışması planlanan google ve Handset Alliance katkılarıyla geliştirilmiş bir işletim sistemidir. 2007’de kurulmuştur ve 2008’de piyasaya sürülmüştür.
Yeni teknolojilerin rahatlıkla uygulanabildiği işletim sistemi dokunmatik ekranlarla uyumlu olarak çalışmaktadır. Yazılımcılar istedikleri cihazı alıp ona göre istedikleri programı yazabilecek, donanımcılar ise işletim sistemine uygun cihazı rahatlıkla üretebilecek hale gelmişlerdir.
Android üzerindeki uygulamalar ise java ve xml kullanılarak geliştiriliyor. Android 2.2, android2.3, android 4.0 gibi sürümleri vardır. Kullanıldıkları platformlarla eşleştirilmelerini içeren bir tablo ekleyeyim sürümler için de;


Sürüm
Kod adı
Yayın tarihi
Hedef platform
1.1
9 Şubat 2009
Mobil telefonlar
1.5
Cupcake
30 Nisan 2009
1.6
Donut
15 Eylül 2009
2.0/2.1
Eclair
26 Ekim 2009
2.2
Froyo
20 Mayıs 2010
2.3
Gingerbread
6 Aralık 2010
3.0/3.1/3.2
Honeycomb
Şubat 2011
Tablet bilgisayarlar
4.0
Ice cream sandwich
2011 4. çeyrek
Mobil telefonlar & tablet bilgisayarlar

Çıktığında Symbia güçlü bir rakibi olarak duruyordu ancak günümüzde terazinin kefelerinde farklılıklar gözleniyor. Symbia işletim sistemini kullanan platformlar android tabanlı telefonlardan önce, internette tarama yapma gibi özelliklerin bazılarını bilgisayar gibi yapan ek uygulamaları (smartphone) kullanıma açmışken gelişen sistemde farklı bir yerde kalıyor. Android öne geçer durumda…
Türkiye’de de yeniliklere ayak uydurmak için çalışan kişiler tarafından oluşturulmuş Türkçe kaynak olarak kullanılabilecek siteler kitaplar var. http://www.merhabaandroid.net/android-nedir/
http://www.androidturkiye.net/tag/android-uygulamalari/
http://androidsistem.net/category/android-haberleri
resmi site ise ; http://www.android.com

Android ile oluşturulmuş uygulamalara örnek verelim. Mesela instant heart rate uygulaması var (teleofnunuzun flash ledi varsa daha iyi sonuç veriyor) ; nabzınızı belirleyebiliyor.
Oyunlarda artık android platformları için destekleyecek şekilde hazırlanıyor. Mesela GTA III şuan için belli başlı android tabanlı telefon ve tabletlerin kullanımına sunuldu.
Ve tüm gerçekçi bilgilerin yanında hangi firmanın bu alanda yeni bir ürün piyasaya süreceği üzerine dedikodular meraklıları hareketlendiriyor
Şimdilik genel hatlarıyla bu şekilde bir şeyler ekleyelim incelemeler derinleştikçe yeniden yazılar gireceğim…

ödül! törenleri

Bir kaç yıldır kınamak adına ödül törenleri düzenlendiğini hepimiz biliyoruz.

altın bamya ödülleri cinsiyet ayrımcılığına dikkat çekmek amacıyla veriliyor ve bu yıl 3.kez sahiplerini buldu.Erkek Karakter, Kadın Karakter, Senaryo, Film, İzleyici, Jüri Özel- Tek Taşlı, Üç Buçuk-Homofobi ve Kaşıkçı Bamyası ödülleri, 2010 yılında vizyona giren yerli sinema filmleri arasındaki 10 film toplam 8 dalda Altın Bamya Ödüllerini sahiplendiriyor.

hormonlu domates; homofobi ve transfobi ödülleridir. Bu ödülün isim babası ise "Hormonlu domates yemeyin homoseksüel olursunuz" sözleriyle Erman Toroğlu'dur. Bu ödüller de 7kez sahiplerini bulmuştur.

Bir başka ödül ise ezik domates ödülleri;Posta Gazetesi televizyon eleştirmeni Mesut Yar, yıl boyunca köşesine gelen maillerle oluşturduğu "halk jürisi"nin seçtiği yılın en kötü televizyon yapımlarına ve oyuncularına "Ezik Domates Ödülleri" dağıtıyor.

bu ödüllerin bir diğeri de kabakulak ödülleri... çağrı merkezleri hizmetleri üzerine bir ödül. sizinde ayrımcılığına şahit olduğunuz, reklamını rahatsız edici bulduğunuz ve daha bir sürü nedenleri olan ödül başlıklaır için oy kullanmak isterseniz; oylama

Şeker hamuru hikayesi



 Bir gün bir gün bir çocuk eve de gelmiş kimse yok açmış bakmış dolabı :P Şeklinde devam eden bbir hikaye aslında bu :) Şeker hamurlarından süslü kurabiyeler çok hoşuma gidiyor. İnternettede bir sürü şeker hamuru tarifleri dolanıyor. Boş olduğum bu günlerde bende birini denemeye karar verdim. Marshmallow ile yapılan bu tarifte ilk önce şekerleri eritiyorsun ama sonra toplayabiliyor musun şüpheli :D ilk turda tenceredeki şekerler birleşmek bilmedi dahası elimide içlerine almışlardı kurtulamıyordum ki bir şekilde toparlandı :D ikincisinde tecrübenin verdiği rahatlıkla daha kolay bir şekilde ve güzel bir hamur elde ettim ama bu seferde garibim pembe  şekerler poşet mağduru olup biraz sertleştiler. Ama bıkmadım usanmadım hamur işini tamamladım.
Bir de kurabiye yapıp onları birleştirdiğim zaman mutlu sona ulaşmış oldum =)

fotoğraf ve yağlı boya

Yağlı boya tabloların bazıları canlı gibi durur... İnsan figürleri sanki gözlerinizin içine bakıyordur. Ya da bulutlar pamuk gibidir orada da ve belki çiçeklerin kokusu burnunuza geliyor gibi olur. İşte aşağıdaki tablolardaki figürler daha da canlı. Ama onları canlı yapan damarlarında dolaşan kan. Alexa Meade resimleri için birer model ve figür seçtikten sonra fırçasıyla girişiyor işe. Sergilerinde ve sokak sunumlarında nefesini hissedeceğiniz bu tablolar bir fotağrafçının elinden geçtikten sonra bir resim olmaya daha çok yaklaşıyor sanırım.


Yukarıdaki haliyle ilk etapta resim olarak algıladığımız çalışma aslında bir fotoğraf karesi. Çalışmanın orjinali ise aşağıda





Bu çalışmada ise sanatçının başka yerlerde sergilediği çalışmaların fotoğrafları yeni çalışmasıyla beraber.

çocukluğumun geçtiği o ev

Herkes çocukluğunun geçtiği 'o' evin özlemini duyar. Yıllar sonra hayat onu okul, iş veya evlilik sebebiyle yani her ne sebeple olursa olsun uzaklaştırdığı o yere geri dönme arzusuyla yükler...
Ben inanıyorum ki o eski adres aranılan masumluğun, içtenliğin, art niyetsiz hayatın sembolü. İnsanlar o eski eve gittiklerinde tüm bunlara yeniden kavuşmayı umuyorlar. Ama bilmiyorlar ki her gittikleri yerde bunların bir parçasını bıraktılar ve bu yapbozun her parçasını birleştirmek artık çok güç

Bayram Şekeri

Ve bayramlar=) Kalabalık kıpır kıpır, şeker tadında... Benim için dini bir anlamdan çok insanların birbirini hatırlaması ifade eden günler aslında. Koşuşturma devrinin insanları birbirinden uzaklaştırması; farklı şehirlere yerleşme durumları, çalışma saatlerinin farklılıkları, sorumluluklar derken kopmaya başlayan akraba-eş dost ilişkilerinin bir kaç günlüğüne de olsa yılda iki sefer yüzyüze görüşme fırsatının tanınması bayramlar. Teknoloji çağının birbirine daha yakınlaştırdığı iddia edilirken annemin kuzenleriyle bir toplaşıp sohbet etmek yerine paylaştığı videoları beğenmek, çocuklarını bir siteye yüklediği fotoğraflardan görüp tanıması ilginç bir hal doğrusu. Ve benim gibi insan düşkünü insanlar için bayramlar güzel bir sebep =)

Gerçi benim için ilk gün bayram tanımı var. Büyük bir aile olarak toplanma büyükten küçüğe herkesin bir arada olması bazen yanındakini bile zor duyman ama herkesin birbiriyle iletişim halinde olması... Küçüklüğümdeki bayram mendilleri yok ama öncesindeki yemek hazırlıkları, baklavalar, çikolatalar ve sevmesem bile bayram gününe ayrı bir hava katan kolonya. Herşey bir uyum içinde ve önem verilen bir güne hazırlanmak. Sevgi ve mutluluk günü bu yüzden bayram. Ardından halamlarda klasikleşen akşam yemeği, babamla, babannemle bayramlaşmaca...

Ve bayram birde çocukluğumda Barış Manço'nun "bugün bayram erken kalkın çocuklar..." şarkısında gizliydi. Bayram namazına giden dedemden önce uyanıp gelesiye kadar onu bekleyip kahvaltı etmekti ama artık uykuyu tercih ediyorum sanırım bu yüzden kaçırıyorum, sahura kadar uyanık durmanın verdiği alışkanlıkla...  Ama kurban bayramları için hala aynı ritüel geçerli ve birde kahvaltı menüsünün değişmesi...

Ve şimdilerde çocukların sadece büyüklerden duyduğu bir eğlence "bayram çocukları"... Bizim zamanımızda mahalledeki çocukların kendilerini bilgisayara (ki o zamanlar bu derece yaygın değildi) veya ateriye hapsetmemiş olduğu yıllarda yaşlıların çocukların çok olduğunu bilip onlar için balonlar, para çikolatalar almasını ifade eden bir alışkanlık şimdilerde ise tek tük çocuğun kapı çalması ve iyi bayramlar deyip başka bir şey mi deseydim acaba ifadesiyle eğlenmesi...

Yaşlanmaya başlıyorum ne "ahh ah bizim zamanımızdaki bayramlar..." :D:D:D:D


Neyse demem o ki bayramların yerini çalacak tercihlerin olmaması umuduyla, herkese sevdikleriyle iyi bayramlar=)

Hikayeler

Yolda özellikle tek başıma yürüyorsam insanlara hikayeler yazıyorum... görüş alanıma girdiklerinde fark ettiğim bir anne çocuk, bir çift sevgili, tek başına oturan bir yaşlı ya da hızla bir yere doğru yürüyen genç... Herkesin farklı bir hikayesi var ve birde bizim gördüklerimiz... Kaç farklı yaşam, kaç farklı görünüş var aslında. Bizim üzüntülü gibi gördüğümüz birisinin belkide son 1 hafta içindeki en sevinçli hali o olabilir. Ne kadar mutlu olduğunu düşündüğümüz insanların içlerinde ne fırtınalar kopuyordur kim bilir ve kendilerini bıraksalar bir an üzüntüye geri toparlanacak gücü bulamayacaklarını bildikleri için asla bunu yapmıyorlardır.
Ve seçimlerimiz ufakta olsa bizleri nasıl etkiler aslında, uzun bir caddede ilk aradan dönmek yerine 3. sokağı tercih etmeniz bir arkadaşınızla karşılaşmanız belki sizi bir trafik kazasından kurtarır. Belki zaman geçirmek için kendinizi dışarı attığınız bir anda tam da kapınızın önünden geçen bir arkadaşınız size uğrayıp süpriz yapacaktır... Tüm bunlar birer ihtimal ve aslında tercihlerimiz doğrultusunda binlerce ihtimalden sadece bir tanesini seçerek yaşıyoruz. Şunu yapmasaydım dediğiniz anda bir tek etkenin o olmaıdğını ve aslında bulunduğunuz ortamda belki hiç bulunamayacağınızı düşünmüyorsunuz bile... Bir dizide dejavu yu bu ihtimaller dahilinde yaşanan başka bir evrene anlık bağlantı olarak tanımlıyorlardı, belkide öyledir birileri bizim gibi yaşıyordur farklı tercihlerle farklı yerlerde ve bazı zamanlarda kesişiyoruzdur...
Neyse dönelim kişilerin hikayelerine hiç tanımadığınız insanlara hikayeler yazmak yolda sizi oyalayabilecek güzel bir şey ama ruh haliniz pek mutlu değilse insanlara üzüntülü hikayeler yazıyorsunuz hep, Mutluysanız herkesi mutlu  yapıyorsunuz... İşte insanlar sizin içinde bulunduğunuz duruma göre şekil alıyor karşınızda ve size kendilerini nasıl göstermek istiyorlarsa öyle, tanıamdığınız yoldan geçen bir insan için bu çok önemli değil tabiki ama tanımaya çalıştığınız insanlar için önemli bir unsur. Ama bırakın insanlar nasıl görünmek istiyorlarsa sizin tarafınızdan öyle olmaya çabalasınlar. İnsanlar değişebilirler ve sizin için değişmek istiyorlarsa buna mani olmayın...

facebook yenileniyor

google+ çıktıktan sonra daha seri yenilenmeler geliyor artık facebooktan... Yayınlandığı ilk günden beri kişilerin hesap ayarlarını yapıp başka birisinden girip kontrol etmeye mecbur bırakan sistem profil sayfasında "View as" butonu ile çözüm bulmuş. Ancak bu butonun tam anlamıyla çalışmadığını söylemekte fayda var. Karşılaştırma yaptığımızda bir arkadaşımla uygulama üzerine onda gözüken beğen tuşu gibi bölümlerin bende gözükmediğini farkettik.

Paylaşımlarınızı ise artık sadece paylaşırken kimin göreceğine karar vermek zorunda değilsiniz sonradan da güncelleme yapabiliyorsunuz.

Buradan da oluşturduğunuz fan sayfalaırnın ya da kendi hesabınızın link olarak nasıl görüneceğini ayarlayabiliyorzunuz. Tabiki istediğiniz uzantının kullanılıyor olmaması şartıyla...

Güzel bir şey mi emin değilim ve gün konusunda hala 1-2 gün oynadığını düşünüyorum ki -tarih yerine gün sayısı üzerinden bir döngü yapılıyorsa bu sorun yaşanabilir belki- bir de geçen sene bugün girmiş olduğunuz iletinizi paylaşıyor face sizinle... sonra birisine laf sokmak amaçlı yazılan yazının kime itafen olduğunu ara ki bulasın :) ya da aynı sözü yeniden beğenmek ve paylaşmak mı amaç derseniz bırakın bir adım ileriye gidin derim... Bir amaca hizmet etmiyor ama bilgileriniz hala saklı gibi bir izlenim yaratmak amaçlı geldi bana...

Bunlar dışında güvenlik ayarlarım sürekli değişir halde paylaşımlarımın bir bölümü yoruma kapalı bir bölümü açık... bir bölümüne etiketli olan kişide arkadaşı olanlar yorum yazabiliyor gibi karışık gizlilik ayarları var. Düzene girmesi zaman alacak sanırım...

Kadına Şiddet Uygulayan Erkek Değildir..

Kadına karşı uygulanan şiddete dikkat çekmek adına çok sayıda videolar yayınlanıyor.  Son günlerde televizyonlarda gösterilenlerden bir tanesi ise aşağıdaki video. "KADINA ŞİDDET UYGULAYAN ERKEK DEĞİLDİR"

canını en çok acıtan...

Evet canını en çok yakınındakiler acıtabiliyor... Senin hakkında çok fazla şey biliyorlar ve hassas olduğun konuları sana yakın oldukları için vakti zamanında onlara açmaktan hiç korkmadın. Ama insan öyle bir varlık ki her kim olursa olsun canını acıtmak için seni saatlerce ağlatacak kelimeleri bir dakika bile düşünmeden söyleyebilir bu en yakın arkadaşın olabilir sevgilin olabilir hatta annen baban bile olabilir. sonra her şeyin geçtiğini düşünenler vardır bir de ellerindeki tüm kozları sana karşı kullanmış seni bitap bir şekilde ortalarda bırakmış ve kendi siniri geçince sanki zaman geriye alınmış gibi yüzsüz davranan insanlar! Tam da burada unuttukları bir şey var insanların kin duyguları... Dadada dam!!! Evet ortalarda çok dolaşmış bir söz vardır ya hani insanlar onlara ne söylediğinizi değil ama ne hissettirdiğinizi asla unutmaz diye, evet unutmazlar, onlar için ne ifade ederseniz edin sizi olan sevgileri azalacaktır. Ve o an imkanları yoksa bile ellerine geçen ilk fırsatta terk ettikleri siz olacaksınız...

neler söylerdik...

Söyleyeceğim çok şey var aslında herkese ama nereden başlasam bilemiyorum. hangisi daha önemli?
Anlatmaya başlasam herşeyi dinler misin sabırla bilemiyorum... Herkes tanısın istiyorum beni. Olduğum gibi, sorgulamadan, yargılamadan kabullensin, zira kötü birşey düşünmüyorum kimse hakkında. Tamam deli doluyum biraz, biraz da geveze hadi o biraz olmasın daha fazla olsun:) Ama sadece kendimi doğru anlatamadığımı düşündüğümden fazla konuşuyorum. İnansam ki karşımdaki tek kelimeyle söylemek istediklerimi anlayacak pek çokta konuşmam hani, bilsem ki söylediğim sözlerden alınmayacak, içlerinden iyi olanları ayıracak diğerlerini uçsun gitsin diye rüzgara bırakacak, dilediğimce konuşurdum düşünmeden... O ne söyler bu ne söyler diye oluşan zincirlerimizi kırsak bide neler söylerdik acaba birbirimize...

sessiz olmak

Şimdi on ikiye kadar sayacak
ve hep birlikte susacağız.

Bir an olsun toprağın yüzünde
konuşmayalım hiçbir dilde,
bir saniye duralım,
sallamayalım kollarımızı bu kadar.

Acelesiz, motorlarsız
ne mis kokan bir an olurdu,
birlikte hepimiz
apansız bir gariplikte.

İncitmezdi balinayı
balıkçılar soğuk denizde
tuz toplayan adam
bakardı yaralı ellerine

Yeşil savaşlar hazırlayanlar,
gazlı savaşlar, ateşli savaşlar,
yaşayanı kalmayan zaferler,
temiz giysiler giyerlerdi
yürüyüp kardeşleriyle
gölgede, bir şey yapmadan.

İstediğim karıştırılmasın
kesin eylemsizlikle:
ne yaparsa odur yaşam
bir işim yok benim ölümle.

Götürebilmek uğruna hayatımızı
bu kadar sıradan olmasaydık,
ve bir an, hiçbir şey yapmasaydık,
belki dev bir sessizlik
yarıda kesebilirdi kederini
kendimizi hiç anlamayışımızın,
kendimizi ölümle korkutmanın,
belki de toprak öğretecek bize
ölü görünen her şeyin
aslında canlı olduğunu.

Şimdi on ikiye kadar sayacağım
sessiz olun, ben gideceğim.

(Türkçesi: Erdal Alova)

Pablo Neruda

şişşt haklarını bilme yavrum en güzeli bu!

Sosyal paylaşım sitelerinin birinde gezinirken arkadaşlarlar çeşitli olaylar üzerindne haberleştiğimiz bir grupta  dehşete düştüğüm bir haberi gördüm.
Haklarını bilen insanların olması devlet için her zaman engel teşkil ettiğini zaten biliyorum. Hem beklentiyi yükseltir hem de yapılması gerekenler konusunda sürekli eleştiriye maruz kalır devlet. Ama tüm bunların olması gereklidir. Oturmuş düşünmüş bizimkiler nasıl kurtuluruz bu durumdan diye ilk nereden duyuyorlar yoksa duymayanlarada biz mi duyuruyoruz diye olacak ki eğitim müfredatında düzenlemeye gitmişler.
Yeni düzenlenen eğitim müfredatında vatandaşlık dersinde artık örgütlenme hakkından, dilekçe yazımlarından, insan hakları bildirgesinden bahsedilmeyecek... Cinsiyete dayalı ayrımda öyle azaldı ki! bunun için çaba gösterilmeseinin temelleri hazırlanan bölümler bile kaldırıldı...
Evet herşey çok süper diyoruz gözlerimizi kapıyoruz sabah güzel bir güne uyanıyoruz koyun gibi güdülüyoruz...

seyyah

Ve huzur içinde, hiç bir yeri hiç bir kimseyi özlemeden, günlerce durabileceğin bir yerin yoksa sen artık bir seyyah olmuşsundur...

Seyyah oldukça dostlardan uzaklaşmışsındır... Yollar, mesafeler sınırlar koymuştur arana yavaş yavaş...

Hep bir yanın yarım kalmıştır. Bir parçan arkanda kalmıştır ne kadar eşya ile yola çıkarsan çık... Bazen her şey yanındaymış gibi olsun diye valizler dolusu eşya ile çıkmışsındır yola, bazen hissedip yalnızlığını küçük bir kol çantasıyla çıkmışsındır ruhunun yalnızlığı yansımıştır eşyalarına.

Ve her yola koyulduğunda bir aitlik aramışsındır, hiç ait olamayacağını bilemeden...

aşk

aşkı bazen kendimizi unutturduğu için haddinden fazla isteriz...kendimizden sıkılmışızdır kaçacak hiç bir köşe yokyur. bize bizi unutturacak tek şeydir... sonra bir bakmışsınız kendinizi özlemişsiniz ve aşk bitmiş...

toplumsal cinsiyet eğitimi

Toplumun cinsiyetler üzerine dayattıklarını konuşmak adına, neler yapılabilir, neler yapılmış konuşmak ve daha bir sürü şey için Balıkesir'e doğru yolculuk başlasınnn=)

google+ 2

sohbette yeni keşfettiğim bir durum ise; siz durumunuzu çevrimdışı yaptığınızda hala kimlerin çevrimiçi olduğunu görebiliyorsunuz ki ben facebookta bunun olmamasından şikayetçiydim :) gerçi bu özellik gmail sohbetinden beri böyle:)

fotoğraflar üzerine de denemeler yaptım ki şöyle; profil fotoğraflarınızı sadece yanda küçük gözüken profil fotoğrafınıza tıklayarak gözden geçirebilirsiniz, hem de şık dönme efektiyle:)
Ancak albüme yüklediğiniz bir fotoğrafı kısa yoldan profilinizde kullanamıyorsunuz kendinizi etiketleseniz de size böyle bir kolaylık sağlamıyor.

Keşiflere devam =)

google +

Yeni bir atılım da google dan geldi. mail grubu yapısını yahoo dan sonra ele alan ve geliştiren böylece tercih sebebi olan google bu seferde sosyal paylaşım ağı ile karşımızda... Biraz twitter yapısı biraz facebook yapısı yenilikler derken güzel bir şey ortaya çıkmış. şuan deneme durumunda olan ve Türkiye'de kısa süre önce kullanıma başlayan google + neler sunuyor bize?

Arkadaş olarak ekleme durumu aslında çevrenize eklemeler üzerinden devam ediyor. beni feysteki tüm arkadaşlarımın bir grup içinde oluyor olması benzer bir şey ama daha yeni kayıt anında böyle bir şey yapılıyor olması kişi sayısı sebebiyle başa çıkamayan kişilerin yardımına yetişmiş olur sanırım:)

Arkadaşlık takibi ise twitter gibi sanki yani siz istediğiniz kişiyi çevrenize katarak yaptıklarını görebiliyorsunuz o kişi sizi çevresine eklemezse yazdıklarınız paylaştıklarınız onda görünmüyor... Bir nevi takipçi durumlar..

Sohbetin benzerlikleride grup üzerinden gidiyor yine belli bir grubu engelleyip belli bir gruba sadece sohbeti açma şansınız var. değişik olarak ise görüntülü sohbet, sesli sohbet ve grup konuşması seçenekleriniz var.
msn gibi hazır smile lar da var böylece ezbere bilmediğiniz bir ifadeyi hemen kullanabileceksiniz:)

Paylaşımlara gelen yorumlar ise sayfa değiştirilmeden pop-up tarzı yanda açılan bir blokta görülüp ekleme yapılabilecek bir halde...

Çevrelerinizin paylaşımlarının tek bir yerde görebileceğiniz seçeneğinizde var ayrıca. A çevrenizdeki kişilerin fotoğraf durum paylaşımlaırnı tek sayfada görebiliyorsunuz ayrıştırılmış şekilde..

Bunlar dışında +1 butonu var ki güzel bir şeydir fikre katılmak adına kullanılan güzel bir ifadedir ancak like butonu yerini tutmuyor ki bu kadar alışmışken böyle bir butonada ihtiyaç var:) Formspring gibi gülücük mü atılır feys gibi like mı yazılır bilemedim ama +1 dışında beğenme ifadesi şart...

umut

umut nasıl bir şeydir? öyle bir şeydir ki biraz umudun yoksa hiç bir işe kalkışmazsın. Yani yararlı birşeydir seni hayata bağlar  diğer yandan umut tehlikeli bir şeydir; umut bir insanı delirtebilir... Öyle umut edersin ki gerçekleşmedikçe takıntı haline döner, çılgın haline gelirsin...

Umut dozunda ve gerçekleşmesi muhtemel şeyler için sahip olunmalıdır. Tabi nereden anlayacağınız onu diye düşünüldüğünde işte o karar en zoru :)

yorgun savaşçı

Orta okul döneminde defter tutarak başladım yazma sevdasına belkide, bloglar yoktu o zaman daha :D Günlük tutamazdık hiç ama böyle bulduğumuz güzel yazıları yazardık, şiirleri daha olmadı kendimiz bir şeyler karalardık...  Bir de güzel yazılar geliştirirdik harflerin kuyrukları uzun falan bir diğerimiz daha güzel yazıyor diye ona rica ederdik yazar mısın diye... Güzeldi o yıllar:) Birde arkadaşımın dayısı vardı yorgun savaşçı diye yazardı şiirlerini, az önce bir blog buldum da aklıma geldi...

Defterlerde kim bilir nerelerde duruyor bulup okumak güzel olur :)

ne güzel şiir...

sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.

bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı.

siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklımıza gelmezdi.

gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı;
gecelerde ve yalnız.

vermeye az buldunuz
yahut vaktiniz olmadı.

behçet necatigil


Ne güzel şiir, ne güzel anlatılmış duygular... Biz ki insanlar 'doğru zaman mı?', 'şimdi mi yarın mı?' diye düşünürken neler değişti hayatımızda, ne yol ayrımları uzaklaştırdı bizi birbirimizden...
Bütün tanıdıklarımıza davrandığımız gibi değildi elbet böylesi birisine davranışlarımız ama bütün tanıdıklarımız bizi yanlış tanıdı...
Geniş zamanlar umarken bunca yıl bile çok çabuk geçmedi mi sokağa çıkmanla annenin eve çağırması arasındaki zaman gibi...

kadınlara özgürlükler!!!

Bir önceki yazımda bahsettiğim kitaptan bazı alıntılar yazacağım şimdi de :)

Dikkatimi çeken bir nokta daha ilk sayfalarında bahsedilen Amerikan Kadınları 3.Kurultayı; bu kurultayda kadınların kendi cinsiyetlerini seçme özgürlüğü diye isimlendirilmiş bir karar alınmış. Bu bana şunu sorgulattı kadınların cinsiyetlerini de mi başkaları seçiyordu bu nasıl bir durumdur eşcinsellik kabul edilmiş bir durum ki üzerinde çalışmalar yapılmış ancak erkekler kendileri seçim hakkına sahipken kadınlar ancak bu tarihte Amerika'da elde edebilmişler, oldukça ilginç geldi bana doğrusu... Atilla İlhan ise bu kararı kadın eşcinselliğinin  resmen tanınması olarak yorumlamış.

Kitabın bir bölümünde de 1974te yazılan bir yazıdan TRT'nin bu tarihlerde kadın spikerlere televizyonda haber okumasını yasakladığını öğrendim.

Pantolon devrimi başlığıyla yazıdğı bir yazıda ise kadınlaırn hayatında da yerleşen pantolondan bahsediyor. O yıllara kadar kadınlar için sadece evde veya plajda kullanılan dışarıda giyilmesi ayıp karşılanan bir kıyafet olarak görülüyor pantolon. 1977 bahar yaz koleksiyon dergileriyle yer görmeye başlamış kadınların hayatında... İş hayatında hızlı hareket edebilmeyi kolaylaştıran, günlük hayatta rahatlığı sağlayan bu kıyafete  ülkemizde devlet memurlarına daha bizlerin hatırlayacağı yıllarda mesai zamanı içinde giyilme hakkı verildi. Öğrenciler 2002-2003 yılına kadar giyemediler... Benim lise yıllarıma gelen bu izinden sonra okulda bir kaç kez etek giymişliğim vardı ki törenlerdeki zorunluluktandır onların da çoğu...


Bu satırları yazarken aklıma birde mitoloji dersinde şaşkınlıkla dinlediğim bir konu geldi... Eski yunanlılar olarak tanımlanan dönemde bilginlerin erkek çocukları yanına alıp yetiştirdiği, sadece erkek çocuklarının eğitimlerine önem verildiği dönemlerde. Erkeklerin saygın yerlere gidildiğinde, yanında onu taşıyacak bir kadın aldığı ancak eğitim alan bu kadın kesiminin aile kurulacak şekilde saygın görülmeyen 'kötü' veya 'basit' olarak adlandırılan kişiler olduğu gerçeği.


1979 da yazılan bir yazıda ise Washington Post gazetesinde bir alıntı var ve Amerika'ya göre kadın hukukçu ve doktor sayımızın daha fazla olduğunu belirtiyor. "Türkiye'de yargıçların yüzde 5'i kadındır. Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen Melahat Ruacan, yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada bu düzeye yükselen ilk kadın hukukçu olmuştur. Oysa Amerika'da değil bu düzey, kadın yargıçların oranı binde 2 'dir. Türkiye'de tüm doktorların %30'u kadın olmasına karşılık Amerika'da bu oran %11'e ancak çıkabilmiştir. Bu da Türk kadınının, Batı'nın sandığı gibi yüzünde peçe, evinin esirş olmadığını gösteriyor."  Bu yazıyı okuduktan sonra çalışma hayatındaki kadınların oranlarının bugün batıya göre daha düşük olması beni üzdü açıkçası. Belli bir dönem oranların daha düşük olması insanları daha çok şevklendiriyor belki de ya da bizde bir şeyler ters gidiyor...

kadınlar savaşı

Atilla İlhan'ın ülkemizdeki ve dünyadaki kadınların 1974 ve 1996yılları arasındaki durumunu anlatan yazılarından oluşan bir derleme. Ben bu kitapla Kadıköy'de ikinci el kitap satan yerlerde tezgahları karıştırırken karşılaştım... Bir Süredir okuyorum ve yıllar öncesindeki yorumları okurken hala aynı yorumları yapabilecek durumda olunması bir arpa boyu kadar yol gidilmemiş olması beni üzüyor açıkcası. Bazı konulardaki yorumlarını çok beğenirken bazı konularda kişiliklere tercihlere yönelimlere saygı gösterilmemesi bilinçsiz olunması da beni üzmüyor değil. Yıllar sonra biraz daha bilinçli yorumlar yapılabiliyor ülkemizde belki de. Kadın_Erkek durumunun bu yıllardaki halini öğrenmek isteyenler için güzel bir kaynak olabilir.

geri kazanım

geri kazanım pek önemli bir şey haline geldi hem başta plastik olmak üzere doğadan kaybolma süresi uzun olan maddeler var hem de kağıt ürünlerinin yapımındaki ağaç kesimlerinin çok fazla olması  gibi üretim sürecindeki zararlar bizleri geri kazanıma yönlendirmekte... biz de yapacağımız bir proje için etkinlikler ararken bir sürü yaratıcı fikir bulduk... bazılarını çocuklarınızı oyalamak için yapabilirsiniz bazıları ileri dönüşüm olabilir belki...
resimlerin 2sinde yazan siteyi takip etmenizide ayrıca öneririm çok güzel paylaşımlar var:)
ve poşet çantalaırn çok kullanımına karşı duyarlılık oluşturmak adına dikip tanıtım yapacağımız çantalarımıza örnek =)
vee benim elimizde örnek olsun diye yaptıklarım :) 
eski bir tişörtten çanta;
 ve pet şişeden yaptığım çiçeğim :)



mezun muyum ne(=

Vee profilimi bile güncelledim=) Kabulleniyorum artık mezun oluşumu... eğitim süreci bitmedi bitmez tabiki formasyon açık öğretim devam ediyor, yüksek lisans için sınavlara girmeceler falan...
mezuniyeti çok büyütmedim gözümde ama kep töreninde tatlı bir telaş oluyor sevdiklerin gelsin yanında olsun istiyorsun ve 4 yıl beraber bir sürü ders aldığın insanlarla benzer zamanlar geçirmeyeceğin kesinleşmiş oluyor bir derste sohbet etme çok farklı şeyler konuşma heyecanın olmayacak mesela:) ama mezuniyette güzel şey ve işte mezunum =)

garip nasihatlar

Büyüklerin yakalayıp nasihat vermeleri pek çoktur... Hele hayatınızın değişim dönemlerinde daha çok rastlanan bu bitmek bilmeyen durumlarda, başlangıç noktasından bir bakarsınız çok uzaktasınız apayrı konularda nasihat verilir. Hatta ellerinde olsa yaşadıklarından aldıkları tüm dersleri sihirli değnekle beyninize aktaracaklar ve onların istediği ya da doğru bulduğu gibi yaşamanızı bekleyeceklerdir...
Bu tarz kaçınılmaz sohbetlerin birinde; yaptığın iyiliklerin peşinde çok dertleneceksin, göreceksin ki insanlar yaptıklarına değmeyecek, başkalarının işinin peşinden koştuğunla kalacaksın.. tarzı bir sürü cümleyle karşılaştım. Nasihat veren büyüklerin ben yaşadım biliyorum tavırlarına karşı bir şey söylemek başarısızlıkla sonuçlandığı için pek yorumlarımı eklemedim ama bizi hayal kırıklığına uğratan beklentilerimiz değil mi? Bir çıkar uğruna yardım ederseniz zaten baştan kaybetmez misiniz? Oldu olacak yardım ettiğinizi düşündüğünüz konuya karşılık sözleşme falan imzalayın da sizin belirlediğiniz zamanda yardımcı olmaya imzayla bağlı olsun karşınızdaki kişi... Yapmayın kendinize gelin zamanınız varsa yardımcı olacağınız bir durum varsa neden yapmayasınız ki, insanların yüzünde küçük bir tebessüm oluşturmak, birlikte yorulmak, dinlenmek güzel şeyler...

Her olayda bizi eksik hissettiren, üzen elimizdekilerle yetinmeyişimiz, beklentilerimizin hep fazla olması... Çok şeye sahip olmasakta az şeye ihtiyaç duyduğumuz için dünyalar mutlusu olabiliriz;)

ev aramaca=)

Harp okulu elemelerinden tanıdığım bir arkadaşım geçen yıl mezun olup, 1yıl İzmir'de eğitim almıştı ki görev yeri olarak Eskişehir'i kurada çekip memleketime yerleşme çabalarına başladı=) Benimde tatilde olduğum bu sürede beraber ev arama işine giriştik... Servis güzergahlarını takip ederekten rahat edebileceği yerleri sokak sokak geziyorduk. gözlerimizde bir yandan binaların her katını tarıyordu... Öyle ki balkonlarda gördüğümüz teyzelere ev sormaya başladık. Bir yandan  da eve nereden eşya alırsın muhabbetine bile girmiştik :D Derken öyle içimden geçti ve hemen dile getirdim ki 'bize balkon teyzelerinden birisi yardımcı olacak bak, içine sinen br yer bulacağız'... derken 2-3 adım attık ki sultan balkondaki bir teyzeye seslenip buralarda kiralık ev var mı diye sordu... sordu ama sunulan teklifleri değerlendirdik giidyorduk ki olduğumuz sokaktan 'eskişehir şartlarına göre uzak' :P bir yerdeki evi önerdi ve evet aradığımız ev orasıydı=) gittik konuştuk anlaştık herşeyinde:D

aklınızda bulunsun balkon teyzeleri ikinci iş olarak emlakçılık yapıyor:P

oyuncak müzesi

Bir kaç yıldır aklımda hep oyuncak müzesine gitme fikri vardı... Sunay Akın'ın kurduğu oyuncak müzesinin fikir temelleri çocukken ziyaret ettiği bir arkeoloji müzesi ile başlamış. O yaşlarda çok ilgisini çeken müze yapısı, müzenin açılışından 20 yıl önce Almanya'da ziyaret edilen  oyuncak müzesi ile bu günkü şeklini alıyor.

Müze 5 kattan ve her katta birden çok olan odalardan oluşuyor. Odalarda diaromalar hazırlanmış bir odada tamamen trenle ilgili oyuncaklar var; tren sesleri size eşlik ediyor. bir başka odada sadece uzay araçlardı bir diğerinde uçaklar paraşütle serbest atlayış yapan pilot bebekler (pek tbaiki benim favorim bu odaydı =) )

Oyuncakları seven ruhu çocuk birisiyseniz müzeyi gezerken zamanı anlamıyorsunuz ve sokakta oynarken annenizin zamansız çağırması gibi müze gezisi bitiyor. 'Anne 5 dakika daha nolur..' demek geliyor içinizden:)

Müzedeki en eski oyuncak 1817 yılından kalma Fransa da yapılan oyuncak bir keman...Onun dışında  1920lerden -1950lerden günümüze kadar bir sürü oyuncak mevcut. Oyuncaklar eski olmasına rağmen o kadar güzel ki, oynamak geliyor içinizden... Eski dediysem belki şuan Türkiye'de ancak piyasada bulunabilecek oyuncaklardır. Buradan yurt dışında oyuncak sanayinin bizden yıllarca önde ilerlediğini görüyoruz.1920lerde oyuncak evler öyleki her ayrıntıcı gözetilmiş banyoların her ayrıntısı, salonda vitrin süslerine kadar... Havuz takımları tramplen üzerine uzanan kenarda güneşlenen kadınlarla beraber. bir yandan bizimde hatırladığımız cin ali kitapları. eğer sizde oyuncak severlerdenseniz. bir küçüğe oyuncak alırken önce kendisi oynayanlardansanız bu müze tam size(yani bize) göre =) giderken de bizimde aramızda geçen geyik gibi arkadaşlarımla oynamaya gidiyorum deyip yanınıza da başka oyuncak severleri de alın... 

rengarenk sohbet

Bir dost içi dışı rengarenk... Söylediklerini hissederek anlaması, yaşadıklarına çok benzer şeyler yaşamış olması... anlatılanların hepsinin içten olması. Aklından geçtiği gibi çıkması tüm kelimelerin nasıl bir huzur nasıl bir mutluluk doğru yanlış diye kestirmemek hiç bir şeyi hayatın tüm tatlarının varlığının bilinmesi.
Yavaş yavaş sohbette sarıdan turuncuya geçiş, sonra kırmızıya tüm renklerin tadının bir cümlede ortaya çıkması.
Seviyorum seni balım =) Teşekkür ederim bu güzel gün için...

babalar da süt verir!!!

UNICEF babalar gününe özel anlamlı bir hediye paketi hazırlamış... Sistem oyunlarına dönen özel günlerini başka birileri içinde anlamlı hale getirebilirsiniz. unicef'in kampanyasıyla hem babanızı hatırladığınızı gösterebilecek hem de bir başkasına yardımcı olabileceksiniz.


Bu hediyenin ilham kaynağı olarakta Haiti depreminde eşini kaybetmiş bir baba. deprem sebebiyle erken doğum yapan anne yaşamını yitirir, babanın ise bebeğini besleyecek bünye yeterliliği ve maddi yeterliliği yoktur. Bu durumda UNİCEF'ten yardım istemiş ve karşılık bulmuştur. Bu olaydan esinlenen kampanya UNICEF'in 'Babalar Günü Özel Süt Paketi'. Bu hediyeyi aldığınızda dünyanın çeşitli yerlerindeki beslenme merkezlerinde, hastanelerde gıdasız kalmış çocuklara gerekli olan besin ürünlerini sağlamış olacaksınız.

engelli çocuklar için yaz okulu

İstanbul Özürlüler Merkezi (İSÖM) tarafından 20 Haziran 30 Temmuz arası Pazartesi – Çarşamba günleri Arnavutköy, Avcılar, Küçükçekmece, Bağcılar, Kâğıthane, Gaziosmanpaşa, Sarıyer, Yedikule, Sultanbeyli, Atakent, Sancaktepe, Tuzla, Maltepe deki merkezlerde yürütülecek olan yaz okulu açılacaktır. Yaz okulu 8-13 yaşlarındaki çocuklar için uygundur ve Türkçe, Matematik, Resim, Satranç, Sağlık Bilgisi, Folklor, Tiyatro, Bilgisayar, El Sanatları, Origami, Model uçak, Müzik,Gezi, Eğlence Programlarını içermektedir.
Bu kurslardan faydalanabileceğini düşündüğünüz kişilere lütfen iletiniz.
kurs ücretsiz olup katılmak için iletişime 0212 449 96 27 / 0212 449 97 74 numaralarıyla geçebilirsiniz...

ve gece oldu


ve gece oldu,
ışıklar yandı her yerde
sokakta sadece ben vardım,
sessizlik birşeyler fısıldıyordu
dedikleri neydi anlayamadım...

Aklımda hep...

Seni seviyorum cümlesindeki gizli özne gibiyim. Seviyorum evet ama gizliyorum sevenin ben olduğunu. Söylememi engelleyen bir şeyler var... Hepside iç çelişkilerim... Sevgi uğruna ne kadar kendi cümlelerimle çeliştim ben. Sadece bir kaç defa gördüğün, ortak bir alanın var mı yok mu bilmediğin bir insanı ne diye seversin? Kim olduğunu bile bilmediğin birini niye takip edersin?  Ve bir sohbet açabilecek konu bile bilmiyorken hakkında ondan veya kendinden nasıl bir konuşma bekliyorsun aranda?


Aşk bozması mı yoksa bu? Aşk tanımını kabul edemediğim için ya da kendi kendime(belkide çevremdekilerin yorumlarıyla harmanlayıp)  yeni bir aşk tanımı oluşturduğum için mi kabullenemiyorum tüm bunları?  Cevap veremiyorum bu sorulara, saçmalamaktan korktuğum için...

seri katiller

uzun bir süre önce bir sitede fotoğraf albümlerine bakarken 'seri katiller ve sözleri' isimli bir albüme denk gelmiştim. Birkaçı aklımda kalmıştı ki şuan olan bir olaydan dolayı aklıma geldi... Aradım buldum albümü yeniden :D








Sol taraftaki Edmund kemper işlediği cinayetleri  "Sokakta yürüyen güzel bir kız gördüğünde ne düşünürsün? Bir tarafım onunla flört etmeyi, onunla iyi vakit geçirmeyi, diğer tarafım ise kazığa geçirilmiş kafasının nasıl duracağını düşünür." sözleriyle açıklamış...

















"İnsanların dikkatini çekecek ve dünyayı ayağa kaldıracak bir suç işlemek istiyordum." diyen Susan Atkins ise belirttiği gibi dikkat çekmek için bir sürü insanı hayatından etmiş...













Süleyman Aktaş;  "Çivi görünce dayanamıyordum, insanların kafalarına çakmak istiyordum hep" diyen bir seri katil ki kendisi çivici katil olarak biliniyor. Öldürdüğü insanların kafataslarına gözlerine çivi çakan biri...





''KANLI KONTES'' olarak ün yapan ve tairhteki en acımasız kadınlardan biri olarak bilinen Elizabeth Bathory'nin 600den fazla genç kızı öldürerek kanını içtiği çeşitli kaynaklarda yer alıyor. Öldürdüğü kişilerin kanıyla banyo yaptığı şeklinde rivayetlerde de bulunulmuş. Hayatı 'eternal' adlı filme konu olmuş.







Henry Howard ise içindeki kötülükle doğduğunu, katil olmanın önüne geçemediğini bir ozanın kendini engelleyemeyip şarkı söylemesi gibi bir şey benimkisi diye kendini anlatıyor..












Harold Shipman ise bir doktor ve meslek hayatı boyunca fazla morfin vererek 250 kişiyi öldürüyor. Ancak 250kişiye kadar ölümle nasıl mesleğine devam etmesi engellenmemiş ilginç bir durum :S









Birde kendince doğal denge kurmaya çalışan bir amca vardı ki 60 ile 90 yaş arasındakileri öldürüyor sadece çünkü 60 yaş altındakilerin yaşam kalitelerinin düşmesine sebep olduklarına inanıyor nesef alarak bile oksijen tüketiyorlar diye. 90 yaş üstüne dokunmamasının sebebi ise 'zaten kısa süre içinde ölecekler...' onun resmini bulamamış olmaya pek üzüldüm şimdi..

julian beever'ıda görmedik değil :P

sınav dönemindeyiz ya ne yapsakta ders çalışmaya zaman kalmasa diyorduk ki tam da julian beever gelmiş.. ben ilk finale bahane etmek istemiştim ki başka işleri bahane ettim ve 2.finale kaldı bu sebepte:D

julian beever 'kaldırım picassosu' olarak da anılmaktadır. Yer taşlarına çizdiği 3 boyutlu resimlerle bu lakabı almıştır.


Daha önce yaptığı çizimlerden bazıları bunlar.


Türkiye'ye gelme sebebi ise Volkswagen'in yeni model arabasının tanıtımı. Ve onu içeren bir resim çizmiş ancak bizim baktığımız yerden pek başarılı olduğunu söyleyemedik. biz oradayken çekilen bir fotoğrafla da çizimin son halini size de göstermiş olayım;


Bu sanatın bir diğer başarılı ismi ise Mueller;



çocuk gelinler için imza atalım...

ünzile şarksını dinlemişsinizdir... içtenlikle sözlerini irdelediniz mi? varmadan 8ine ergin oldu.. hem çocuk hem de kadın... 12sinde ana... 12nizde siz neler yapıyordnuz hangi oyunları oynuyordunuz. Anne olmayı bırakın annenizin ne kadar yakınınızda olmasını istiyordunuz?

Çocuk evliliklerine dair yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir ki özellikle belli bölgelerde fazlaca rastlanan çocuk-kadın olmanın etkenlerinin, çocukların üzerindeki olumsuz etkileri ortadan kalksın.  Bu düzenlemeler reşit olmayanların evliliğine izin verilmemesi ve bu toplumsal sorunun çözümü için somut adımlar atılmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği'nin, Sabancı Vakfı desteğiyle 54 ilde yürüttüğü "Çocuk Gelinler" projesi kapsamında imza toplanmaktadır. Toplanan imzalar TBMM'ye, ilgili bakanlıklar ve komisyonlara iletilecektir.
İmzanızla destek olmak isterseniz; http://imza.la/cocuk-gelinler

yaşayan kütüphane

Geçen yıl ilk defa yaşayan kütüphaneye giderken şu satırları yazmıştım. Kütüphane beni cezbetti iki gün okuma yapmıştım. derken bu sene bir eğitim çağrısı düştü mail grubumuza ama son anda belirlenen formasyon sınavlarım sebebiyle ben gidemedim yaşayan kütüphane eğitimine. Ama ekibimizden gidenler oldu ve dönüşte biz de kesinlikle Yıldıztog olarak bir yaşayan kütüphane kurmalıyız dedik. böylece başladı çalışmalar. Vee kitap ayalarmaları organizasyon zamanı kararlaştırılması destekçilerin ayarlanması derken ytü bahar festivalinde kütüphanemizi kurduk.


İlk gün 192 okuyucuyla buluştuk ve 111 oturumda 303 okuma gerçekleştirdik.
iki gün toplamında ise 338 kişiye ulaşarak 625 okuma yapıldı...


ön ekibiyle etkinliği duyan, kütüphanecisinden kayıt yaptırıp, kitap kurduyla kitabıyla buluşan, kitap ayraçlarıyla gözgöze gelen, değerlendirme formunu dolduran okuyucularımızla buluşmaktan çok mutluyduk. elimizdeki formları okuyup projeyi gelişitiremey çalışacağız ki önümüzdeki yıl daha güzel bir kütüphanemiz olsun.

Eğer bir kütüphanedir gidiyor nedir bu diyorsanız = budur:)
Buarada daha önce kurulan kütüphanelerin raporlarını da buradan okuyabilirsiniz.







Lhasa

tibetin saklı krallığı belgeselini izlemem ile başladı bu yazının temeli =)

Lhasa aslında bugünlerde Çin Halk Cumhuriyeti'nin Tibet özerkliğindeki bölgenin başkenti. Buistler için kutsal şehirdir ve eskiden buda dinine inananların ruhsal başkanı ile tibet hükümdarı olan Dalay Lama bu şehirde otururmuş... Lhasa "yasak kent" diye tanınıyor çünkü burası tarihte çok uzun bir süre yabancılara kapalı tutulmuş, 1904 yılına kadar Tibetlilerden başka kimse bu kente girememiş.

Tibet'e beyaz adamların girilmesine izin verilmezdi ama hintliler rahatça girebiliyordu, belki hint ajanı tüccar yada din adamı olark tibete girebilirdi..

Belgesel burada devreye giriyor. Saklı kentin keşfiyle ilgili; 1865 yılında bir ajanın ( nayn siin) kenti nasıl haritaladığını anlatıyor.


1865-aşırı yüklü bir kervan yasak topraklara ilerler. Tüccarlar ve hac yoluna çıkmış bir din adamı (dua tekerinde hiç dua olmayan tesbihinde eksik boncuklar olan bir budist-bir casus)




Normalde Budist tesbihinde 108 boncuk vardır ancak adımlarının hesabını daha rahat tutsun diye ajanın tesbihinde 100 adet boncuk vardı. Keşif için haritalama işi yapıyordu. Vw önceden çalıştığı gibi her bir adımı 80cm atıyordu.

Tibete varmk için ajan 8ay boyunca mücadele verir. Ölçümle ilgili notlarını dua tekerleğinin içindeki zulaya koyup saklar. Yol arkdşları uyurken, kaynayan suyun içine termometre koyup rakımı bulur.

Tibet'e vardığında onu bekleyen bir tehlike vardı. 3000budist rahibin yaşadığı büyük manastırdan davet alır. Şüphe duyulmaması için reddedemez ama rol yaptığının ortaya çıkması çok yüksek bir olasılıktır. Şansı vardır ki pançen lama (konuştuğu kişi) 11 yaşındadır.
'lama guru' bütün tibetin başıdır ancak devlet işlerine karışmaz ona koruyucu kutsallık olark bakılır.

Bir keresinde başkentte bulunma izni olmayan bir çinli yakalandığında kalabalığın içinde başı kesilerek öldürülmüştür. (yabancılar bu denli cani karşılanıyordu)

Bizim ajan iseyasak şehir Lhasada 3 ay boyunca yakalanmadan yaşamıştı. İlkel yöntemlerle tibetin haritasını çıkarmıştı. Enlemini sadece yarım derecelik hatayla hesaplamştı, bu büyük bir başarıydı.

Hindistan ölçüm merkezi için yapılmş olan bu casusluk dünya tarihinin en büyük casusluklarından biridir.

balkese geldik çok güzel oldu=)

Biz atağa seçilen ballı bıdıklardık :D
Tog ortamı zaten sıcak kelimenin duyulması bile 'aaa nolmuş, nerede' diye insanları canlandırabiliyor... Yolculuğa bizim örgütlenmeden Mutlu'yla başlamıştık ki Tekirdağdan gelen arkadaşla buluştuk derken otobüste birisi sizde mi atağa diye yanımıza geldi dileydileyim <3  derken 4 kişi tog tog diye devam ederken arkadan böle doğrulup bikaç bakan sevimli yüzler gördük veee sayımız 8 e ulaştı :D adeta otobüsü istila etmiştik :D klimamıza tog yazısı yazıp asmalar muavinle çay kahva muhabbeti derken çok güzel bir yolculuk geçirdik... otogarda bzileri özlemle bekleyen bir ekiple karşılaştık ve eğlenceli mi eğlenceli bir süreç başladı...
Canlandırıcılarla ekibin tamamlanmasını bekledik bu sırada tanıştık kaynaştık... kalacağımız yere geçtik ki bazen aksilik olarak gördüğümüz şeyler insanları daha çok mutlu edebilir öyle ki önceden ayarlanan kalım yerinde sorun çıkması sebebiyle kaplıcaların yakınındaki evlerde kaldık ki,  dubleks evlerde böyle 5er 6şar kalmak ev sıcaklığıyla orada misafir olmayıp ev sahibi gibi hissedebilmek çok hoş bir duyguydu.
ev olur cezve olur kahve alınır fallar bakılır dedikodu yapılır :D böyle bir ortam burası tanıştığınız insanların gözünde öyle bir samimiyet hissediyorsunuz ki konuşuyorsunuz, anlatıyorsunuz, dinliyorsunuz...
ikinci gün; hayallerimdeki atak demiştim ya, işte o hayaller için okulunu boyayacağımız köye gittik.

pırıl pırıl çocuklar karşıladı bizleri, tiyatral oyunlar, dans gösterileri... böyle pırıl pırıl çocuklara pırıl pırıl bir okul yapalım dedik kolları sıvadık. Hemen ekiplere ayrılıp işe koyulduk. bina boşaltıldı, boylar karıştırıldı, fırçalar kapıldı... Öyle böyle değil uzun rulo fırçayla boya bile yapmayı öğrendim :D aramızdan alçıcılar mı çıkmadı kesmeciler mi :D öğlen olduğunda sıcacık gözlemelerle elleriyle doyurdular bizi, derken ikinci kat sıralara cila vee her şey bitti akşam yemekleri yine ev yapımı misler gibi...

 vee son olarak köy düğünü... bugüne kadar 1-2 kez köy düğünü görmüştüm ki buradaki pek bir farklıydı demet akalından evi mutlu çocuklu bile dinledik:D

ikinci gün cunda'ya ayvalığa gittik. yerinde ayvalık tostu yedik... Ardından enerjik bir şekilde sahil temizliğine başladık. tertemiz gençleriz biz=)
eldivenleri elimize geçirmemizle poşet poşet çöp toplamamız anlık oldu. sahil baya temizlendi. temiz tutulursa duyarlı olunup ne ala... ardından atölyelerimiz uygulandı. akşam yemeğinden önce şeytan sofrasına gidil ki şeytan ağzının tadını biliyor dedim :D o nasıl  güzel bir manzaradır öyle... manzaraya mest olmuştuk ki yemek yerine gittik veee ilk günden itibaren söylediğimiz cunda da parti varmış kargaşası gerçek oldu :D hoş biz evimizin ismi cunda olduğu için cunda da parti varmış deyip cunda cunda diye yaygara çıkartıyorduk ki gerçek oldu :D Buarada söz açılmışken evlere yöresel yerlerin isimleri verilmişti; cunda, şeytan sofrası, balkes, onkolik...
İsimlerde ilginç; yerli halk Balıkesir demiyor, balkese geldik balkese gittik diye devam eden bir sohbet var... Onkolik ise biz başta onkolojiyle ne alkası var ya atağın falan derken plaka numarası 10 olan bu şehrin taraftarlarının kendine verdiği isim olduğunu öğrendi şaştık doğrusu =)
Ve son gün en azı olanı vedalardı... aslında yepyeni arkadaşlıklara merhaba demiştik bu atakta ama bu 70 kişi aynı anda bir arada olamayacağı için bir vedaydı bu... 

Buna rağmen hayatıma hoşgeldiniz merhaba=)